Annelerin 10 takıntısı..
Her şeyin en güzelini yapabilmek için uğraşan yeni nesil anneler, kendi annelerine göre daha farklılar. Çok iyi yönleri de var, aşırıya kaçtıkları, kendi sınırlarını bile zorladıkları ve hatta en önemlisi kendilerini yordukları yönleri de…
En ufak bir terslikte “Ben nerede hata yaptım” diye düşünürken buluyorlar kendilerini. Yeni nesil anneler çocuklarına eski nesillere oranla daha fazla özgürlük sağlamaya, daha fazla bilgi sunmaya çalışıyorlar.
İşte yeni nesil annelerin en çok kafa yordukları, üzüldükleri ve takıldıkları şeyler…
Çocuğa bakamama kaygısı
Maddi ve manevi kaygılarımız artıyor. Eğitim sisteminin değişmesi, çocukların erken yaşta okula başlaması en büyük nedenlerden biri. Çalışan anne sayısı eskiye oranla daha yüksek olduğu için “çocuğuma ben bakamıyorum” kaygısı anneleri çok etkiliyor.
Yetememe sendromu
Anneler çok okuyor, çok araştırıyor. Bazen bir okuduğumuz diğerini tutmuyor. Bildikçe, yanılıyoruz. Bazen her şeyi bildiğimizi sanıyor, hata yapıyoruz. Okudukça ve daha iyi bir anne olmak için mücadele ettikçe “yetememe sendromu”na yakalanıyoruz. Sürekli “çocuğuma yetemiyorum” endişesi yaşıyoruz.
Travma korkusu
“Aman travma olmasın” çocukta diyerek, her hareketimizi kontrol ediyoruz. Eskiden öyle miymiş? Hayır. Şimdi her adımda ileride nasıl etki eder diye düşünmeden duramıyoruz.
Bilgi yüklemesi
Fazla bilgi veriyoruz. Her şeyi anlatıyor, öğretiyoruz. Bazen onların da sınırlarını zorluyoruz. Ama sürekli öğrensinler istiyoruz. Böyle yaparak da hem kendimizi hem çocuklarımızı yoruyoruz.
Güven problemi
Eskiden olduğu gibi çocuğumuzu rahat rahat bahçede oynatamıyoruz. Parkta bir saniye görmesek paniğe kapılıyoruz. Çevreye güvenimiz giderek azalıyor. Büyük şehirlerde giderek zorlaşan hayat, bizi güvensiz insanlar haline getirdi.
İnternet bağımlılığı
Doğru ya da yanlış bilgiye o kadar kolay ulaşıyoruz ki, doktorun koyduğu teşhisten sonra bile internete bakarken buluyoruz kendimizi. Tek görüşle yetinmiyor bazen birkaç doktora birden gidiyoruz.
Mükemmeliyetçilik
Çocuklarımızın mükemmel yetişmesini istiyoruz. Doğdukları an onlarla ilgili “şu mesleği seçer, şu okula gider” gibi planlar yapıyoruz. O daha kendi özbakımını yapamazken hangi okula gideceğini araştırıyor, erkenden karar veriyoruz.
Kendini suçlamak
En ufak bir hastalıkta kendimizi suçluyoruz. “Ben mi üşüttüm? Çok terledi de üzerini mi değiştirmedim acaba?” Sadece hastalık da değil, yanlış olan bir tutumunu gördüğümüzde hatayı kendimizde aramaya başlıyoruz. Bu da bizde sürekli bir “yanlış yapıyorum” hissine sebep oluyor.
Maddi kaygılar
Maddi kaygılar arttığı için gerginiz. İster istemez bunu çocuklarımıza da fazlasıyla yansıtıyoruz. Bütün aktivitelere katılmasını istiyoruz, bunun için de bütçe ayırmamız gerekiyor. Yetemediğimiz zaman yine suçlu hissediyoruz. Biz yabancı dil ile 10’lu yaşlarda tanışmıştık oysa şimdi 3 yaşında kreşe başlatırken, gideceği okuldaki yabancı dili iyi olsun istiyoruz. Çoğumuz çalışıyoruz, çocuklarımıza daha iyi maddi imkanlar sunmak isterken bir yandan da onunla zaman geçiremediğimiz için üzülüyoruz. Ve bu kısır döngüden çıkamıyoruz.
Kitaplar mı büyükler mi ikilemi
Büyüklerimizin dediklerini dinliyor ancak yine de elimizdeki kitaplara bakarak yapıyoruz her şeyi. Çok kaynağımızın olması, okuduklarımızın büyüklerimizin dediklerine benzememesi kafamızı karıştırıyor. Kitaplar bize yol gösterse, çok güzel bilgiler verse de bazılarında yazanlar kendi çocuklarımızda geçerli olmayınca yine paniğe kapılıyoruz.
Kaynak: Pudra