Bahçeli, Akşener ve Özdağ… Çelişki ve tutarsızlıklar… Kimse ayrılığa böyle bakmadı
Bahçeli, Akşener ve Özdağ… Çelişki ve tutarsızlıklar… Kimse ayrılığa böyle bakmadı
Prof. Dr. Kemal Üçüncü yazdı…
Türk milliyetçiliği kavramı Türk tarihi kadar eski ve köklü bir kavramdır. İlk düşünsel yansımalarını Orhun Abidelerinde tekamül etmiş olarak görürüz. Oradan yansıyan ekonomi politik tavır “açları doyurmak , çıplakları donatmak şeklindedir”. Sosyal devletin ilk nüvesi diyebiliriz. Bu çizgiyi bütün Türk tarihi boyunca takip etmek mümkündür. Bahsettiğimiz kültürel anlamda bir milletçiliktir. Milliyetçilik teorilerinde primordalistler milliyetçiliğin kadim ve geçmiş tarihine referansla bu görüşü teyit ederler.
Siyaset felsefesinin bir kavramı olarak milli devlet Rönesans, Reform, Sanayi devrimi, burjuva demokratik devrimi, Aydınlanma ve Fransız ihtilalinin ardından ortaya çıkmış bir kavramdır. Uygarlık tarihine hukuk devletini, temel insan haklarını armağan eden milli demokratik devrim sürecidir. Marx da bu devrim sürecini önemser.
Milli devlet ulusal üretim ve milli pazarı olmazsa olmaz bir çerçeve olarak sunar. Bir nevi modern milli devlet milli üretim ve pazarın bir sonucudur.
Türk / Osmanlı tarih çizgisi merkantalizm, kapitalizm, sanayileşme gibi süreçleri ıskaladığı için milli pazarı, üretimi ve sanayiyi geliştirmenin önemini 20. yüzyılın başında kavramıştır. Bu tarihten itibaren ITC deneyimi ve oradan Osmanlıya devrolan milliyetçi gelenek Atatürk ve arkadaşlarının devrim pratiğinde yepyeni bir veçheye bürünmüştür. İzmir İktisat Kongresinde temeli atılan milli ekonomi anlayışı Türk iktisat tarihinin bütün zamanlarındaki en büyük başarılarını kazanmıştır. Bu ekonomik model hâlâ önümüzdeki biricik seçenektir.
Gel de kalın Oğuz Beylerine anlat!
Bugün üç partide temsil edilen Türk milliyetçiliği (MHP, İYİP, ZP) 12 Eylül sonrasında ortalığı kasıp kavuran Neoliberal paradigmanın etkisiyle ekonomi politik doğrultusunu kaybetmiştir. Ekonomi politik alandaki bu savrulma siyasi, sosyal ve kültürel savrulmayı beraberinde getirmiştir.
12 Eylül öncesi MHP geleneğinin iktisadi görüşlerini derli toplu bulacağımız seçim beyannameleri, parti programı ve Agah Oktay Güner Bey’in kitaplarıdır. Bu metinlerde çok açık bir biçimde kamucu, halkçı, planlı bir kalkınma ekonomisi savunulur. Güner’e göre: “Ekonomide planlı kalkınma modelinin önemini vurgulaması açısından Güner‟in doktora çalışmasında yer verdiği Profesör Elias Gannegé‟nin fikirlerini hatırlamakta fayda vardır: “Kalkınma arzusunda olan devletin, “laissez faire” ile ekonomik ve sosyal bünyeye hâkimiyeti esas alan politika arasında tercih hakkı yoktur. Planlama, her türlü iktisadi kalkınmanın ayrılmaz parçasıdır. Planlama, programların finansman şekilleri arasında adil miktar tayini bakımından devlet kararlarının merkezinde yer alır…”Bu anlamda Güner, görüşlerine hocasından destek sağlamıştır,
12 Eylül sonrasında MHP geleneği ve milliyetçilik toparlanma ve yeniden inşa sürecinde ekonomi ve kalkınma konularında neoliberalizm dışında metin üretememiştir. Milliyetçilik daha çok kültürel ve asayiş konularına odaklı yürütülmüştür.
İYİ Parti esasen MHP içerisinde Sayın Meral Akşener liderliğinde gelişen bir muhalefet hareketinin neticesinde ortaya çıktı. MHP içerisinde istişare ve demokratik karar alma süreçlerinin işletilmediği, doğrultu tutarlılığının olmadığı Türkiye’nin ihtiyaçlarına ve sorunlarına çözüm getirecek bir siyaset üretilemediğini dile getirerek kongre talebinde bulundular. Gerekçelerine katılmakla birlikte yavan ve yetersiz bulduğumuzu yeni ve alternatif bir programa ve kadroya ihtiyaç olduğunu, “keçeye pala, testiye kurşun taliminin artık işe yaramadığını” vaktiyle Meral Hanım ve çevresine ifade ettik. Bizim gibi pek çok milliyetçi aydın da bu görüşteydi. Hâlâ da böyledir. Sorun aşılmış değildir.
Hala aynı noktadayız. 2017’de başladığımız noktada. Müdafa’â-yi Hukuk seçmeninin sosyolojisi %65. Bunu kuşatacak bir milli kitle partisi siyaseti ve programı hâlâ yok. Bunu yaparsanız gelecek 50 yılı yine Türk milliyetçiliği tayin eder. Şimdi değilse ne zaman? Atlantikçilik ve Neo-Liberalizm bataktır. Atlantik’le yürüyecekseniz bile onunla konuşacak bir ciddi gündeminiz de yok. Bu şekilde sizi kimse ciddiye almaz. Üçüncü sınıf haber elemanlarıyla geyik çevirmeye devam edersiniz.
İlkesel olarak Prof. Dr. Ümit Özdağ hocanın milli sosyolojiye birleşme çağrısı reelpolitikle örtüşen değerlendirilmesi gereken bir çağrıdır. Pikapın üstünden 4 başbakan 3 cumhurbaşkanı çıktı. Türk milliyetçiliği devlet kurarken bunlar leğende salata yapıyordu. Milliyetçi taban arkadaşlarım, dostlarım sizleri de samimi bulmuyorum, bağışlayın. İradenizi dayatırsanız milli bir kitle partisine giden yol açılır. İhtiyaç budur.
Bu çerçevedeki çalışmalara karınca kararınca katkı sunmaya çalıştık. Tarih önünde vicdanım rahat. Rousseau’nun , “iyi yönetilebilecek ölçüde büyüklüğe sahip, herkesin kendi işini yaptığı, kendisine yettiği, herkesin birbirini tanıdığı, erdemlerin bilindiği, yurt sevgisinin herkes tarafından aynı ölçüde hissedildiği, karanlık manevraların olmadığı, hükümdar ve halkın bir ve aynı çıkara sahip olduğu, hükümet ve halkın aynı kişi, tek boyunduruğun ise meşru yasalar olduğu, yasa üstünde kimsenin olmadığı, keyfi yönetimin bulunmadığı, yurttaşlarının özgür yaşadığı ve özgür öldüğü bir devlet” fikrini tartıştığım/açtığım soldan, çağdaş muhafazakarlara kadar geniş bir kesimdeki bağımsız ciddi entelektüellerden zımni olarak büyük bir ilgi ve destek gördüm.
Yüze yakın profesör arkadaşım ve bir o kadar aydın ve siyasette deneyimli dostumuzdan katkılar aldık. Devamlı surette arayıp sordular, var olsunlar. Türkiye’yi XXI yüzyılda taşıyacak içinde bulunduğu bunalımı aşacak program hazırdır. Eksiği, gediği tabi ki vardır lakin temelleri sağlamdır.
Ne var ki süreç içerisinde olaylar farklı gelişti. İtirazlar “sert tokalaşma” delege de delege gıygıyı, milli, demokratik bir kitle partisi olarak başlayan muhalefet hareketi son tahlilde “merkez neoliberal bir parti” olarak tekâmül etti. Bu sürecin akamete uğramasında kerameti kendinden menkul MHP’den beri 30 yıldır mecliste, orada, burada önder olan ama Türk milliyetçiliği teori ve pratiğine katkısı 30 cümle olmayan “Kalın Oğuz Beyleri “abilerimizin hatırı sayılır bir katkısı oldu var olsunlar, dertlerinin dağğğva değil, küçük, basit ihtirasları olduğunu millete ispat ettiler. Bursa kaplıca otelinde “tabışgan , kiyük yiyüp yarenlik ettiler. Hepsi oradaydı. Neoliberal köleci düzende bir beis görmedi hiçbiri. Güvecin başından dirsekle itilince vaveylayı bastılar. Bir kısmı gerçekten süreç içinde politik doğrultunun açmazını görüp istifa ettiler.Yalnız Kalın Oğuz Beylerinin siyasi tutarlılık diye bir kaygısı hiç yoktur, hiç olmadı.
O süreçte en tutarlı kişi Meral Akşener’dir.
Gerisi zırvadır.
Hayatlarının fırsatını kaybetti bu abiler tek bir sekansta milli mefküreye bir yol açacaklardı , “sesleri yarında yankılanacaktı”, kendilerine yakışanı yapamadılar. Gülünç, doldur, boşalt ezberlerle devamda bir sakınca görmediler.
Hâlâ aynısını yapmaya devam ediyorlar.
Ahali yutuyor nasılsa!
Büyük bir fırsat dar, kasabalı dünyanın, dar küçük memur ahlakının ve hasisliklerinin esiri olarak berhava edildi.
Türk milliyetçiliği yeni, çağdaş, katılımcı, kamucu bir ekonomi politik, hukuk devleti esasına gönülden bağlı bütün kesimleri kapsayıcı Türkiye’nin farklılıklarını yurttaş hukuku, insan hakları hukuku bağlamında zenginlik olarak sahiplenen bir kitle partisi olarak Türkiye’yi yönetme şansını kaybetti.
Ne oldu?
20/30 kişi vekil oldu, düzenli taranmış saçları, yaka mendilleri, arabaları, büyük telefonları, mayışları, arabaları, sekreterleri, önemleri arttı hepsi bu kadar.
“Önemli olmayı” değerli olmaya yeğleyenlerin yolu böyledir.
Biruse Vilayetine parti programı toplantısında milli kitle partisi programında! herhangi bir beis gör[e]mediler. Neoliberal, tercüme kokan programına dağva, gardaş deyü sahip çıktılar. Türkmen göçü kalka kalka düzelir fehvasıyla amel ettiler galiba, akabinde “attıkları gibi vurmayınca” aaa! burada milliyetçilik yokmuş diye feryad figan eyleyip ayrıldılar. Olsun, özeleştirisi verilmiş bir tavırdır ama o kadardır. Bir kısmı kendilerinin milliyetçi ama partilerinin merkez parti olduğunu ifade ettiler. Ne diyelim Karadeniz’de yaşlılar muhatabın konuyu anlayamayacağını, uzatacağını, boşa küseceğini görünce kırmadan baştan savmak için “Öyle da olur” derlerdi.
Olmaz ama canın sağ olsun, anlamındadır.
Bir kısmı hala dağvva modunda.
Neyin dağvası bilebilene aşk olsun. Bir ara sorup dinleyeceğim bu dağvvayı. Erzurum ekolüyüm gardaşı, dağvayı aksanlı hepsinden iyi telaffuz ederim esasında ama bu arkadaşların merkez partide ne dağğvası yaptıklarını anlamakta güçlük çekiyorum, benim eksikliğim.
İYİ Parti bugün maalesef Türkiye sosyolojisinde bir şeye tekabül etmiyor. CHP oylarıyla bir daha bu fırsatı yakalayabilirler mi? Bilemem, çok zor görünüyor. Adeta bir –öyle olmaz partisi- niteliğinde.
Üçüncü yola Neoliberalizmden geçilmez
Gelin vazgeçin bu köleci tutkudan
Hala aynı noktadayız. 2017’de başladığımız noktada. Müdafa’â-yi Hukuk seçmeninin sosyolojisi %65. Bunu kuşatacak bir milli kitle partisi siyaseti ve programı hâlâ yok. Bunu yaparsanız gelecek 50 yılı yine Türk milliyetçiliği tayin eder. Şimdi değilse ne zaman?Atantikçilik ve Neo-Liberalizm bataktır.Atantik’le yürüyecekseniz bile onunla konuşacak bir ciddi gündeminiz de yok. İlkesel olarak Prof Dr Ümit Özdağ hocanın çağrısı reelpolitikle örtüşen değerlendirilmesi gereken bir çağrıdır. Milliyetçi taban arkadaşlarım, dostlarım sizleri de samimi bulmuyorum, bağışlayın. İradenizi dayatırsanız milli bir kitle partisine giden yol açılır. İhtiyaç budur.
Türk milliyetçiliğinin politik temsilini yürüten 3 partinin ciddiye alınan bir kalemi, bir entelektüeli, bir ekran yüzü, bir projesi, Türkiye’nin sorunlarını kuşatan bir teorisi yok.
Küserek geldikleri “dağğva” gibiler, değişen bir şey yok aslında.
Süngü harbine devam ediyorlar.
Bütün bunları yazarken ne denli ızdırap duyduğumu tarif edemem.
Ne güzel ağalar, ablalar elinize kurban desem ben de bir yolluk sarardım ama içinden geldiğim insanlara ihanet edemem, bağışlayın.
Gerçeği tepkilerinizi almak pahasına söyleyeceğim.
Nesi var?
Menkıbevi tiratları, çeşme başında güğüm tokuşturma diskuru var.
Nesi var, delegesi var.
Sen değil, ben olayım yarışı var.
Mübarek olsun.
AHALİDE ÇIT YOK
Atatürk’ün de içinde olduğu Türk milliyetçileri XX. yüzyılın başında Avrasya çağını tayin ettiler. Türk milliyetçiliğinin partili tarihi 131 yıla ulaşmıştır. (İlk parti ITC=İttihat ve Terakki Cemiyeti1889’dur.) Bu cümleden olmak üzere, Müsavat Partisi öncülüğünde Kafkasya’da Mehmet Emin Resulzade önderliğinde örgütlenen Türk milliyetçileri 28 Mayıs 1918’da laik, demokratik esaslara bağlı olarak Doğu İslam ve Türk dünyasında ilk bağımsız Cumhuriyetini kurmuş oldular. 1912 Batı Trakya Türk Cumhuriyeti (kısa süreli bir diğer deneyimdir), 1923 Türkiye Cumhuriyeti keza aynı fikri entelektüel siyasi geleneğin, bu büyük tecrübe silsilesinin bir birikimidir. Bu fikri ve siyasi gelenek, 1905 yılında Türkistan’da başlayan Alaş Orda hareketi ve 1917-1920 yılları arasında eski Kazak cüzleri bir araya gelerek bağımsız “Alaş Orda Devleti”ni kurdular.
Ne yazık ki bugün Türk milliyetçiliğini temsil iddiasındaki kurumlar bu tarihsel miras ve müktesebatın bilincinin çok uzağındadırlar. Tümü “son çare tesisleri” gibiler.
İsterdik ki İYİ Parti ve MHP, ZP kongrelerinde bu türden meseleler tartışılsın, itirazlar olsun. Her üç partinin oy oranı yüzde 20 mertebesini aştı.
Her üç parti (Bilhassa İYİP ve ZP) küçük memur ve kasabalı beklentilerle bu büyük gücü ve potansiyeli heba etmemelidirler. Tarih önünde mahkum olursunuz. Sizleri Türk milliyetçilerinin, Türk milletinin maşeri vicdanına şikayet ediyorum.
Bu ayrılık ve gayrılık sadece Türkün düşmanını sevindirir.
Bilimsel araştırmalar, siyasal eğilim araştırmaları Türkiye’de sağdan sola kadar Müdafa’â-yi hukukçu sosyolojinin oy potansiyelinin yüzde 65 mertebesinde olduğunu gösteriyor lakin bu sosyolojideki seçmenler partilerine kerhen oy veriyorlar. Ortak bir siyasal dilleri yok.
Milli mefküre yolunun takipçileri;
Milli mefküre, milliyetçilik, Atatürkçülük, kamucu, halkçı ekonomi, idealizm, vatanperverlik işte buradadır. Bu büyük görklü Oğuz çadırını yeniden ihya ederek “Kün tuğ bolsun kök kurıkan” diyerek açları giydirmek çıplakları donatmak, başlıya baş eğdirmek, dizliye diz çöktürmektir. İnsanlığa yeni bir üretim ve paylaşım kültürünü armağan ederek Asya çağının kandillerini uyarmaktır.
Gerisi güveç ,ekşili siyasetidir, yapmayın “parlak çeket, araba , iki banyolu ev” için kendinizi ve halkı aldatmayın, gülünç olmayın. Biz bizi biliyoruz, ayıp olur diye demiyorduk ama iş noktayı geçti, anladığımızı siz de bilin istedik.
“Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz” dizesini sert şiir olsun, yerli yersiz yırlansın diye değil bu profilleri ve sosyolojiyi anlatmak için söyledi büyük şair.
Size/bize diyor.
Üzerimize almıyoruz nasılsa, başkalarıdır o!
Sorun yok.
Prof. Dr. Kemal Üçüncü
Kaynak:Odatv.com