‘Benden bana, benden bana…’
“Bir bey, çok sevdiği narin kızını evlendirmeye kıyamıyormuş. Görücüler artınca, gelenleri başından savmak için, Aklına çok sevdiği ve güvendiği narin kızını vermek için Kızını vereceği kişiye ağır bir soru sormak aklına gelmiş
Soru olarakta ?
‘Bana suyun kaynarken nasıl ses çıkardığını doğru olarak söyleyebilene kızımı vereceğim’ demiş.
Talipler, akıllarına geleni sıralamaya başlamış: ‘Tıkır, tıkır’, ‘Lıkır, lıkır’, ‘Fokur, fokur…’ Bey, hiçbirini doğru kabul etmemiş.
Bu arada narin kızın istediği bir genç varmış. Kıza, ‘Kavuşabilmemiz için bilmecenin cevabını babandan öğrenip bana söylemen lazım’ demiş.
Narin Kızda Aklına binbir şeytanlık gelmiş Sonuçta babasından Rica ile doğru cevabı alabilmek için dil dökmüş.
Beyde narin kızına dayanamayıp yanıtlamış: ‘Su kaynarken kendi kendine der ki; ‘Su olmasam bulut olmazdım. Bulut olmasam yağmur yağmazdı. Yağmur yağmasa ağaçlar büyümezdi. Ağaçlar büyümese odun olmazdı. Odun olmasa beni böyle ateşin üzerinde kaynatamazlardı.
İşte bunun için kaynarken hep ‘Benden bana, benden bana’ diye ses çıkartırım.’ Ertesi gün kızın sevdiği genç gelip doğru cevabı verince, bey hüzünle mırıldanmış:
‘Benden bana, benden bana…’
Mevcut Düzende Kendini Yönetemeyen yıllarca Dost ve istenildiği için Yönetmeye Başlayanlar Yönetirken Fazla Duygusal olmamalıdır. Fazla Duygusallık Aptallıktır.
İşte bunun içindir ki, başımıza gelen her şey bu dünyada ‘kendimiz’ olduğumuz içindir.
‘Benden bana, benden bana…’
VESSELAM