Çanakkale Zaferi
Yıl 1914… Bu sene Avrupalı emperyalist devletler büyük bir savaşa girişirler. I. Dünya Savaşı… Aslında bu savaş ilk başlangıcında Avrupa merkezli bir savaştı.
Ancak bu savaş daha sonradan bütün dünyayı kasıp kavuracak, yüz binlerce insanın ölümüne sebebiyet verecektir. Peki bu savaş nasıl başlamıştır? Savaşın başlamasının gerçek nedeni nedir? Osmanlı Devleti bu savaşa nasıl girmiştir? Ve onca olanaksızlıklara rağmen Osmanlı Devleti Çanakkale Savaşı’nı nasıl kazanmıştır? I. Dünya Savaşı’nın asıl nedenlerini 19. Asırda aramalıyız. Bu asırda iki devlet birliklerini tamamlayarak, sömürgecilik yarışı içine girecektir. Bunlardan biri Almanya, diğeri de İtalya’dır.
Bu devletlerden özellikle Almanya’nın hızla bir büyüme sürecine girmesi Avrupalı devletleri tedirgin eder. İngiltere, Almanya’nın büyüyen ekonomisinden ve gücünden rahatsızdır. Ayrıca onu Uzakdoğu’daki sömürgeleri açısından da zararlı olarak görmektedir. Fransa, Almanya’dan rahatsız olan bir başka devlettir. Tıpkı İngiltere gibi Fransa da Almanya’nın büyüyen ekonomisinden rahatsızdır. Ancak Fransa’nın tek rahatsızlığı bu da değildir. Almanya siyasi birliğini tamamlarken Fransa’nın elinden kömür havzalarıyla ünlü olan Alsas Loren bölgesini almıştı ve Fransa, Almanya’dan bunun intikamını almak istemekteydi. Rusya da Almanya’nın büyümesinden tedirginlik duymaktaydı. Ancak Rusya’nın bu tedirginliğinin yanında savaşa girmek için daha geçerli bir nedeni vardı. o da boğazları ele geçirerek İstanbul’a hakim olmaktır.
Tarihin geçmiş sayfalarından bugüne her şey değişime uğrarken, bu değişikliklere meydan okuyan jeopolitik ve siyasi konumuyla Türk milletinin incisi olan boğazlar her daim tehdit altında olmuştur. çünkü boğazlara hakim olmak demek Anadolu coğrafyasında da söz sahibi olmak demekle eş değerdir. Japonya… Almanya’nın karşısında olan bir başka devlet. Japonya, Almanya’nın Çin üzerindeki emellerinden rahatsızdı. Avusturya… Dönemin en büyük imparatorluklarından birisi… Avusturya, Rusya tarafından desteklenen Sırbistan’ın gücünden rahatsızdı. Ayrıca Rusya’nın Panslavizm politikasından da rahatsızdı.
Almanya ise biran önce yeni sömürgeler bulup, gücünü artırmanın peşindeydi. İşte böyle bir ortamda sadece savaşı fitilleyecek bir olaya ihtiyaç vardı. Bu olay 28 Haziran 1914 tarihinde gerçekleşti. O yıl Avusturya-Macaristan veliahtı Arşidük Ferdinand ve eşi Bosna’da bir manevraya katıldılar. Ve bu törenlerin yapıldığı esnada da Princip isimli bir Sırplı tarafından katledildiler. Bu olay üzerine Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Sırbistan’a bir nota verdi. Ancak Rusya’ya sırtını dayayan Sırbistan bu notayı dikkate almadı. Ve 28 Temmuz 1914 tarihinde Avusturya’nın Sırbistan’a savaş ilanıyla I. Dünya Savaşı başladı. Bu savaşa sırasıyla Sırbistan’ın müttefiki olan Rusya, İngiltere, Fransa, Japonya ve İtalya dahil oldu. Diğer taraftan ise Avusturya’nın müttefiki Almanya da Rusya’nın Sırbistan’a yardım için savaşa dahil olduğunu duyunca o da müttefiki Avusturya’yı desteklemek için I. Dünya Savaşına girdi.
Osmanlı Devleti’nin durumu nasıldı?
Peki bu dönemde Osmanlı Devleti’nin durumu nasıldı? Osmanlı Devleti bu dönemde bir dizi savaştan yeni çıkmıştı (Trablusgarp ve Balkan Savaşları). Yorgun ve yeniden bir savaşın yükünü kaldıramayacak kadar da güçsüzdü. Ama şunu da iyi bilmekteydi ki ne kadar çaba harcarsa harcasın kendini bu savaşın dışında uzun süre tutamayacaktı. Çünkü, Osmanlı topraklarının paylaşım projesi daha 1815 yılında sözde Fransız İhtilalinden sonra Avrupa’daki sınırlar ve güçler dengesini yeniden belirlemek için toplanan Viyana Kongresi esnasında gündeme gelmişti. Osmanlı Devleti bu savaşa neden Almanya’nın müttefiki olarak girdi? Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na Almanya’nın müttefiki olarak girmesiyle alakalı toplumumuzda yanlış bir kanı vardır. Bu yanlış kanıya göre; o dönemde iktidarı ellerinde bulunduran Cemal, Enver ve Talat Paşalar Alman yanlısı oldukları için biz Almanya’nın yanında savaşa katıldık.
Osmanlı topraklarını ele geçirmekti
Bu doğru bir bilgi değildir. Çünkü Osmanlı Devleti’nin yanlarında I. Dünya Savaşı’na katılmak istediği devletler aslında İtilaf Devletleridir. Yani İngiltere, Fransa ve Rusya’dır. Ancak, İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti’nin yanlarında savaşa girmesini istemediler. Çünkü, amaçları Osmanlı topraklarını ele geçirmekti ayrıca da Osmanlı Devleti’nin çok yakında yıkılacağına inanmaktaydılar. Dolayısıyla da yıkılmasını yakın olarak gördükleri bir devletin yükünü savaşta omuzlamak istememekteydiler. Dolayısıyla İtilaf Devletlerinden aradığını bulamayan Osmanlı Devleti mecburen yüzünü almanya’ya döndü. Ve Almanya ile bu konuda bir anlaşma imzaladı.
Osmanlı Devleti buna 14 Kasım 1914’
10 Ağustos 1914 tarihinde Akdeniz’de İngilizler’den kaçan 2 Alman gemisi Goeben ve Breslav, Çanakkale’yi geçerek Osmanlı Devleti’ne sığındı. Bu tarihte Osmanlı Devleti henüz savaşa dahil olmamıştı. Normalde tarafsız devletler hukukuna göre Osmanlı Devleti’nin bu iki gemiye savaşın sonuna kadar el koyması gerekmektedir. Ancak daha önceki yıllarda İngilizlere ısmarlanan ve parası da peşin olarak ödenen “Sultan Osman” ve “Reşadiye” isimli harp gemilerinin, Osmanlı’ya verilmemesi üzerine donanmamızın yükünü hafifletmek üzere bu iki Alman gemisinin “Yavuz” ve “Midilli” adları verilerek, satın alındığını bildirdi. Bunu tanımayan İngilizler’in Çanakkale Boğazı’na abluka koyması, karakol görevi yapmak için dışarı çıkan savaş gemisine ateş açması yüzünden boğaz kapatıldı. Kabine üyelerinin büyük bir bölümünün harp taraftarı olmamasına rağmen Alman Amirali Souchon, Harbiye Bakanı ve Başkomutan Enver Paşa’nın uygun görmesiyle, Türk donanması Karadeniz’e çıkarıldı. Donanma Rus gemilerini batırıp ve Rus limanlarını (Sivostopol ve Odesa) topa tutmaya başlayınca, Rusya Osmanlı’ya karşı 2 Kasım 1914 tarihinde savaş ilan etti. 5 Kasım 1914 tarihinde İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’ne harp ilan ettiler. Osmanlı Devleti buna 14 Kasım 1914’de “cihad” ilan etmekle cevap verdi.
Çanakkale Geçilmez
Osmanlı Devleti bu savaşta Kafkas, Irak, Suriye-Filistin, Kanal gibi birçok cephede birden savaşmak mecburiyetinde kaldı. Bütün bu cepheler savaşın gidişatı açısından elbetteki çok önemli. Ancak bu cepheler içerisinde öyle bir cephe vardır ki bu cephe aslında milli mücadelenin ilk adımıdır. Yok olduğu sanılan bir milletin diriliş destandır. Yokluğun varlığı, maneviyatın maddiyatı, sömürgeciliğin özgürlüğü yenişinin destandır bu. Türk milletinin “Çanakkale Geçilmez” dedirttiği bu vatan parçasını canı ve kanı pahasına koruduğu Çanakkale deniz ve kara savaşları, gerçekten bir kahramanlık destandır. I. Dünya Savaşı’nın ikinci yılında Çarlık Rusyası’na yardım etmek isteyen İngiltere ve Fransa Çanakkale Boğazı’nı geçerek, Marmara’ya ve oradan Karadeniz’e geçerek Osmanlı baskısına son vermek istiyordu.
20 Ocak 1915
İngiltere ve Fransa Çanakkale’ye girme konusunda 20 Ocak 1915’de yaptıkları görüşme sonucunda uzlaşmaya vardılar. Ancak İtilaf Devletleri 20 Ocak 1915 tarihinden önce de Çanakkale’ye saldırmışlardı. 3 Kasım1915 tarihinde düzenlenen bu saldırıda 5 subayımız ve 80 askerimiz şehit olmuştur. İngiltere ve Fransa donanmasının Çanakkale’den geçeceği öğrenilince Osmanlı Devleti tarafından bir takım tedbirler alındı. Müstahkem mevkilerdeki bütün toplar Çanakkale’ye getirildi. Ancak bu toplar, eski tip toplardı ve mevzileri de çok düşüktü. Çanakkale deniz savaşında özellikle iki isim çok önemlidir. Bunlardan biri Cevat Paşadır ki Cevat Paşa, savaş başlamadan onuncu mayın hattını döşemeyi başarmıştır. Diğeri de Yüzbaşı Hakkı Bey’dir. Yüzbaşı Hakkı Bey 7-8 Mart 1915 gecesi düşmana belli etmeden Nusret Mayın gemisi ile 26 adet mayını 100’er metre aralıklarla döşemeyi başarmıştır. Müttefiklere baktığımızda ise İtilaf devletleri donanması 18 zırhlı, 16 kruvazör, 6 destroyel, 6 uçaklı bir uçak gemisi ve 7 deniz altı ve bunlara ilave olarak da yüzlerce küçük çapta gemi vardı. böyle bir donanmayı durdurabilecek bir gücün var olabileceğini kimse düşünmüyordu.
4 askerimiz şehit düştü
İlk saldırı 19 Şubat 1915 tarihinde başladı. Bu savaş İngilizler için bir onur meselesiydi çünkü savaşın bütün planı onlara aitti. Ancak bütün güçlerine rağmen bu ilk saldırıdan bir sonuç alamadılar. Tabyalara istedikleri zararı veremedikleri gibi bu saldırıda 4 askerimiz şehit düştü. Müttefikler şaşkınlık içerisindeydiler. Bundan sonraki saldırıyı 18 Mart tarihinde gerçekleştirmeyi karar altına aldılar. Ve 18 mart 1915 sabahı İngiltere ve Fransa gemileri kendilerinden gayet emin bir şekilde iki sıra halinde boğaza doğru ilerlemeye başladılar. En önde mayın donanma gemileri, arkalarında da ağır zırhlı ve kruvazörler vardı. Ancak Cevat Paşalar, Yüzbaşı İbrahim Hakkılar, Seyit Onbaşılar sayesinde o çok güvendikleri Bouvetleri, Inflexibleleri, Quin Elizabetleri ve Agememnonlarını kaybederek geri çekilmek mecburiyetinde kaldılar. Bu savaş sonunda İngilizler ve Fransızlar 6 büyük zırhlısını ve 1000 kadar askerini kaybettiler. Türk askerlerinin kaybı ise 25 şehit ve 71 yaralıydı. Çanakkaleyi deniz yoluyla geçememişlerdi. İkinci bir denemenin faydasızlığını anlayıp geri döndüler.
25 Nisan’da başladı ve yaklaşık 8 ay sürdü
Çanakkale’yi denizden geçemeyen müttefikler bu defa da şanslarını karadan denemeye karar verdiler. İlk saldırı 25 Nisan’da başladı ve yaklaşık 8 ay sürdü. Şanslarını karadan deneme kararı alan İngiliz ve Fransızlar, 25 Nisan 1915’te, Saros Körfezi’ne sahte bir çıkartma yapıp, nabız yokladılar. Çarpışmalar başladı. 17.Alay, düşmanın sayıca çokluğu, silah üstünlüğü yüzünden dağıldı. Yedek olarak bekleyen 57.Tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal, yardım konusunda emir bekledi. Emir gelmeyince tereddütsüz, 17.Alayın yardımına koştu, hem alayı toparladı, hem de conkbayırı’nda düşmanı durdurdu. 26 Nisan 1915’te yapılan yeni çalışmalarda Müttefik askerleri, kıyı ile deniz arasındaki ince çizgiye kadar püskürtüldü.
14 bin asker hayatını kaybetti
Seddülbahir’de çok daha kanlı çalışmalar yaşandı. Her iki tarafta göğüs göğse birbirleriyle vuruştu. Sadece o gün bizden 16 bin düşman tarafından 14 bin asker hayatını kaybetti. Müttefikler, denizde olduğu gibi, karada da ilerleyemiyor ve büyük kayıplar veriyordu. Aralarında tekrar bir durum değerlendirmesi yaptı. Savaşa devam kararı alarak 4 Haziran 1915’te harekete geçtiler. 20 bin kişilik Fransız, 31 bin İngiliz kuvvetleri, zırhlı araçların desteği altında, büyük bir saldırı başlattılar.
Her iki taraf büyük kayıplar verdi
Her iki taraf büyük kayıplar verdi. Bazen onlar, bazen de Türkler üstünlük sağlıyordu. 12-13 Temmuz’a kadar devam eden çarpışmalar sonucunda, İngiliz ve Fransız kuvvetleri, çıkartma yaptıkları bölgelere tekrar püskürtüldü. Türk askeri, çıkartmadan bu son ana kadar geçen yaklaşık yetmiş gün içerisinde 100 bin şehit vermişti. İngilizler her ne pahasına olursa olsun, bu engeli aşmak ve Marmara’ya kara yoluyla ulaşmak istiyorlardı. Bu mücadeleyi onur mücadelesi olarak ilan ettiler.
Mustafa Kemal
Anafartalar grup komutanlığına getirilen Mustafa Kemal, düşmanın küçük ve büyük Anafartalar üzerine yaptığı saldırıları 15 Ağustos’tan itibaren durdurmaya çalıştı. Dağlardan, tepelerden, derelerden su yerine kan aktı. 1915 sonbaharına kadar çarpışmalar devam etti. Saldırılar durdurulmuş, İngilizlerin savaşma gücü tükenmişti. 1916 yılının ocak ayında, onurları ve gururları kırılmış olarak, sessizce çekip gittiler.
Çanakkale savaşları
Çanakkale savaşları, her iki taraf için de korkunç boyutta kayıpların verildiği savaşlar olmuştur. Resmi nitelikteki açıklamalara göre, Türk ordusu 253 bin şehit verirken, müttefikler 252 bin kayıp vermiştir. Çanakkale, gelecekteki Türk Cumhuriyeti’nin bir habercisi, bir müjdecisi olmuştur. Çanakkale’yi geçilmez yapan o ruh, o vatan sevgisi, ülke işgal altındayken şahlanmış ve düşmanı işgal ettiği topraklarda yok etmiştir. Çanakkale, Mustafa Kemal’in ortaya çıktığı, dehasını gösterdiği, gelecekteki zaferler için milletinin gönlünde taht kurduğu zaferlerin kazanıldığı bir vatan köşesidir.