25.11.2024 -Türkiye Son Habercilikte Son

GÜL BAHÇESİNDEN ESİNTİLER:

GÜL BAHÇESİNDEN ESİNTİLER:

Mekkelilere Safâ Tepesinden İlk Hitap Tebliğ dairesi tedricen genişliyordu. Açıktan iman ve İslam’a davet, inan­mış ruhları sevinciyle okşarken, şirkin kirinden kendini kurtaramamış gönül­leri ise telâşa sevk ediyordu! “Emrolunduğun şeyi, onları çatlatırcasına bildir”[1]İlâhî fer­manı gelince, Fahr-i Kâinat, adeta yerinde duramaz hale gelmişti. Hemşerilerine maddî mâ­nevî saadetin yo­lunu bir an ev­vel göstermek istiyordu. Bu sırada, tebliğ dairesini biraz daha genişletip, Safâ tepesinde Mekkelilere açıkça peygamberliğini ve İslam dinini ilan etti.[2] Safâ tepesinde yüksekçe bir taş üstüne çıkan Allah Resûlü, Mekkelilere yük­sek ve gür bir sadâ ile “Yâ Sabâhâh! (Ey Ku­reyş top­luluğu! Buraya geliniz, top­lanınız; size mühim bir haberim var!)” diye seslendi.

Mekkeliler birden şaşkına döndüler. Kimdi bu haykıran? Bir tehlikeyle karşı karşıya mı bulunuyorlardı? Düşmanın baskınına mı uğramışlardı? Yoksa ken­dilerine iletilecek çok mühim bir haber mi vardı? Bu seslenişe cevap vermede gecikmediler ve bir anda Safâ tepesinin önüne toplandılar. Fakat o da ne? Seslenen, “Mu­hammedü’l-Emin” dedikleri zâttı. Acaba ne istiyor­du? Nelerden haber verecekti? Neler söyleyecekti? Merakla, “Ey Muhammed! Bizi niçin topladın buraya, ne­yi haber verecek­sin?” diye sordular. Resûl-i Ekrem, haberini vermekte gecikmedi.

Zihinlerin ken­disine bütün dikkatiyle yöneldiği, gözlerin hayretli bakışlarıyla üzerine toplandığı, bütün kulakların pür dikkat kesildiği ve herkesin merakla beklediği bir anda, mantıkî delillerle dolu şu beliğ hitabeyi irad etti: “Ey Ku­reyş topluluğu! Benimle sizin benzeriniz, düşmanı görünce ailesine haber vermek için koşan ve düşmanın kendisinden önce varıp ailesine zarar vermesinden korkarak ‘Yâ Sabâhâh!’ diye haykıran bir adamın benzeri gibidir. “Ey Ku­reyş topluluğu! Size, ‘Bu dağın ardında veya şu vadide düşman at­lıları var; sabaha veya akşama üzerinize hücum edecekler!’ desem, bana inanır mısınız?” O âna kadar “Muhammedü’l-Emin” dedikleri, kendisinden yalan nâmına bir tek şey işitmedikleri, hakikatin dışında hiçbir şey duymadıkları Resûl-i Ek­rem’e hep bir ağızdan, “Evet” d­ediler. “Biz senin doğruluğunu tasdik ede­riz. Çünkü şimdiye kadar sende doğruluktan başka bir şey görmedik.

Sen yanı­mızda yalanla itham edilmiş bir insan değilsin.” Bu umumî hitabından sonra Resûl-i Ekrem, Ku­reyş kabilelerinin her birini kendi adlarıyla çağırdı ve konuşmasını şöyle sürdürdü: “Öyle ise, ben size önünüzde gelecek büyük bir azabın bildiricisiyim! Yüce Allah bana, ‘En yakın akrabalarını ahiret azabıyla korkut’ emrini verdi. Sizi ‘Allah bir, O’n­dan başka İlâh yok’ demeye davet ediyorum. Ben de O’nun kulu ve resûlüyüm. Evet efendimiz Muhammed-ül Emindir.Safa tepesindeki insanların dediği gibi o dosdoğru biriydi onda doğruluktan başka söz-iş hasıl olmazdı..bunu düşmanları bile söylüyordu..

En azılı düşmanı ebu cehil bile bir konuşmasında ahnes ibn şeriğin-Muhammed(s.a.v) hakkında ne düşünüyorsun,dediklerine ne diyorsun? Dediğinde herkes gibi o da Muhammed asla yalan söylemez,onun yalan söylediği duyulmamıştır,,diyecektir.işte düşmanlarının bile itiraf ettiği efendimiz(s.a.v)’in bir tek örnekle muhteşem kişiliği.O(s.a.v)in ümmeti olmakla şereflenen bizlerin O’nun güzel ahlağı ile ahlaklanması dileğiyle.Rabbim(c.c) bizi O(s.a.v)’nun nurlu yolundan-izinden ayırmasın.(amin) ~~ferhat POLAT~~ [1] Hicr, 94. [2] Allah Resûlü, Mekkelilere toptan İslamiyeti ve peygamberliğini nasıl duyuraca­ğını düşünmüş, dur­muştu. Sonunda Safâ tepesine çıkmayı uygun buldu.

Buradan hal­ka seslenecek, duyan ya­nı­na koşacaktı. Zira birinin, bir tehlike hissettiğinde yahut ani­den hücuma geçip gafil bulu­nan in­sanları ele geçirecek bir düşman sezdiği veya kim­senin haberi olmadan pusu kuran bir has­mı­nı fark ettiğinde, bir dağın tepesine veya yük­sekçe bir yere çıkarak en üst perdeden, “Yâ Sa­bâhâh!” diye haykırması, o zamanlar Araplar arasında yaygın bir âdet idi. Bu sesleniş üzeri­ne korkuya kapılan halk, sürat­l­e hazırlıklarda bulunur ve en kısa zamanda düşmanı karşıla­maya çıkardı (bkz. Ebu’l-Hasen en-Nedvî, es-Sîretü’n-Nebevîyye, s. 87; Tecrid Tercemesi, c. 9, s. 246). [3] İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 199-200; Buharî, Sahih, c. 3, s. 171: Müslim, Sahih, c. 1, s. 133-135;

 

Ferhat Polat

Reklam
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.