Hz.Ali ve Karınca
Hz. Ali ile Karınca ~ Hz. Ali (r.anh) bir gün yolda aceleyle giderken bir karıncayı incitti. Karınca elini ayağını oynatarak çırpınmaktaydı. Hz. Ali (R.anh) karıncanın aczini görünce üzüldü. O bir Arslandı ama bir karıncanın halinden perişan hale düştü. Karıncanın toparlanıp yürümesi için bir hayli ağladı, bir çok çareye başvurdu. Fakat nafile… O gece rüyasında Hz. Muhammed Mustafa’yı Sallal lahu Aleyhi ve Sellemi gördü.
Hz. Peygamber Aleyhisselam O’na dedi ki : – Ey Ali ! Yolda acele etme ! İki gündür bir karınca yüzünden gökler yasa boğuldu. Buna da sen sebep oldun. Yoldaki karıncayı incittin. Öyle bir karıncayı incittin ki, HAKİKATTEN haberdardı. İşi gücü Allah’ı zikretmekti. Hz. Ali (R.anh) titremeye başladı. Allah’ın Arslanı, bir karınca yüzünden tuzağa düşmüştü. Sonunda Hz. Peygamber Aleyhisselam dedi ki : – Merak etme ! Allah indinde Şefaatçin yine o karınca olacaktır. ” Ya Rabbi ! O bu işi kasten yapmadı ” diyecektir. . . Evet bir Müslüman kazara da olsa karıncayı incitmez,incitemez çünkü inancı el vermez,, incitse karıncayı içi sızlar,,peki bu aziz mübarek günlerde Müslüman canlara kıyana ne demeli,,
***Kanuni Sultan Süleyman İstanbul’da güneşli bir günün sabahında Topkapı Sarayı’nın avlusunda bulunan Has Oda’nın kapısı açıldı. Uzun boylu genç bir adam arka bahçeye doğru ilerliyordu. Bu kişi, Avrupa’yı titreten, koca Akdeniz’i hâkimiyet altına alan Osmanlı Devleti’nin kudretli hükümdarı Kanunî Sultan Süleyman’dan başkası değildi. Devlet işlerinden vakit buldukça soluklanmak için arka bahçeye çıkar, ağaçları, kuşları, denizi seyrederdi. O gün deniz, ağaçlar bir başka güzeldi, yalnız ağaçlardan birkaç tanesinin yapraklarının buruştuğunu fark etti. Hemen yanlarına yaklaştı ve eliyle tutup incelemeye başladı. Biraz sonra ağaçların neden buruştuklarını anlamıştı. Karıncalar sarmıştı o güzelim dallarını.
Aklına bir çözüm yolu geldi. Ağaçları ilaçlatacaktı. Böylece ağaçlar karıncalardan kurtulacak ve rahat bir nefes alacaklardı. Fakat birkaç dakika daha düşününce bu fikrin o kadar da iyi olmadığını anladı. Karıncalar da can taşıyordu, ağaçları ilaçlatırsa onlar ölebilirdi. İşin içinden çıkamayacağını anlayan Kanunî, bu konuyu danışmak için hocası Ebussuud Efendi’yi aramaya koyuldu. Hocasının odasına gitti. Ama hocası odada yoktu. Hemen oracıkta bulduğu kâğıt parçasına kafasına takılan soruyu edebî bir üslupla yazdı ve hocasının rahlesi üzerine bıraktı.
Birkaç saat sonra hocası odasına gelmiş ve rahlenin üzerinde el yazısı ile yazılmış kâğıdı görmüştü. Eline hat kalemini alan Ebussuud Efendi, talebesinin soruyu yazdığı kâğıdın altına bir şeyler yazdı ve kâğıdı rahleye bıraktı. Kanunî bir ara tekrar hocasının odasına uğradı. Hocası yine yerinde yoktu; ama rahlenin üzerine bırakmış olduğu kâğıdın üzerine kendi yazısı dışında bir şeylerin daha yazılmış olduğunu gördü. Merakla kâğıdı eline aldı ve okumaya başladı. Yazıyı okuyunca yüzünde bir tebessüm belirdi. Kâğıdın üst kısmında Kanunî’nin hocasına yazdığı sual vardı. Kanunî şöyle diyordu hocasına: Meyve ağaçlarını sarınca karınca Günah var mı karıncayı kırınca?
Hocası Ebussuud soruyu şöyle cevaplıyordu: Yarın Hakk’ın divanına varınca Süleyman’dan hakkın alır karınca. Rabbim bizleri efendimiz(s.a.v)kutlu yolundan ilerleyen ahlağı güzel Müslümanlardan eyleye,,Rabbim her şeyi bir olan aziz milletimizin birliğini daim eyleye.Bu kutlu birliği bozmak isteyenlere fırsat vermeye.(amin) Gecemiz ve cumamız mübarek,dualarımız kabul olsun inşallah.Selam,saygı ve dua ile.
FERHAT POLAT
MALATYASON AİLESİ OLARAK HAYIRLI CUMALAR DİLİYORUZ