KENT
Amacım hiçbir kuruluşu eleştirmek, kırmak, üzmek değil, bu kentte doğan, bu kentte büyüyen ve Allah bilir ama burada da öleceğini düşünen biri olarak belki bundan sonra bu şehri yönetecek insanlara bir ufuk açabilirim diye bu yazıyı yazma gereği duydum.
” Gideceği yeri hedeflemeyen gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez”
Bu muhteşem sözü çok önemsiyorum, tam kitabın ortasından dedikleri bir söz. Bu sözü insan hayatından, kent yönetimine, kent yönetiminden ülke yönetimine kadar uygulayabilirsiniz .
Sözün açılımı:
Önce hedefinizi belirleyeceksiniz, sonra o hedefe adım adım ulaşacaksınız.
Öncelikle kenti yönetenlerin bir an önce o kentin kimliğini belirleyip nasıl bir kent olacağına karar vermeleri ve çalışmalarını ona göre yapmaları gerekir.
Göreceksiniz, iddia ediyorum kentin girdisi yüzde yüz artacaktır .
Kenti yönetenlerin görevlerinden biriside kente giren yabancı sermayeyi artırmak, kentin refah düzeyini yükseltmektir.
Beypazarı’nı bilirmisiniz, bozkırın ortasında Ankara’nın şirin bir ilçesidir. Çok büyük bir özelliği olan bir yer de değildir. Burayı yönetenler, çok değil birkaç küçük dokunuşla, şöyleki, evleri restore edip tek bir renge boyayarak, cadde ve kaldırımları daha otantik hale getirerek, Ankara’dan günü birlik birkaç tur düzenleyerek, biraz da reklamın gücünü kullanarak bir Beypazarı olgusu yarattılar. Şimdi daha önce hiç bilinmeyen ve hala da hiçbir özelliği olmayan ürünler için turlar düzenleniyor, oteller, lokantalar bu işten para kazanıyor daha doğrusu bütün ilçe halkı kazanıyor.
Hiçbir özelliği olmayan, Beypazarı baklavası, Beypazarı kurusu (biber, patlıcan kurusu) , Beypazarı reçeli, Beypazarı peyniri, Beypazarı havucu ve havuç ürünleri cayır cayır satılıyor, bunları almak için insanlar Ankara dan özellikle Beypazarı’na gidiyorlar.
Sadece havucuyla bilinen bir yer bugün turistik bir merkez olma yolunda hızla ilerliyor .
Ekonomistler Beypazarı milli gelirinin önceye göre dört misli arttığını tespit etmişler…
İstanbul’da bir çok dostum sabah uçağıyla Gaziantep’e gelip sabah beyran çorbasını içip, öğlen kebabını, tatlısını yiyip, kilolarca baklava ve fıstık alarak binlerce lirayı Gaziantep ‘e bırakarak akşam uçağıyla İstanbul’a dönüyorlar .
Konya’ya kültür turizmi yani Mevlana ziyareti, için gidenleriniz iyi bilir yer ayırmadan giderseniz otellerde yer bulmanız imkansızdır.
Bunu şunun için anlattım, çok acilen Malatya’nın da hedefini belirleyip son hızla o hedefe doğru ilerlemesi gerekir.
Şehrimiz bir turizm kentimi olacak ,
Bir kültür turizmi kentimi olacak ,
Bir gastronomi merkezimi olacak,
Bir sağlık turizmi kentimi olacak,
Bir sanayi kentimi olacak,
Bir moda merkezimi olacak …
Yani Konya deyince akla gelen kültür turizm şehri veya Hamburg gibi bir sanayi merkezi, Roma gibi turizm merkezi, Paris gibi moda merkezi akla geliyorsa, Malatya deyince de akla o gelmeli diye düşünüyorum.
Bir an önce kendi dinamiklerimizin farkına varıp, şu algılarla yönetilen dünyada bu algı yönetimini ve reklam gücünü iyi kullanarak, kentimizin ekonomik girdilerini çoğaltıp, laf olsun diye değil, sırf nüfusuyla değil, her yönüyle gerçekten büyüyerek ekonomisiyle büyük şehir olmak dileğiyle…
Sürç-i lisan ettikçe affola…
Atilla KANTARCI’nın Kaleminden