28.11.2024 -Türkiye Son Habercilikte Son

MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ MALATYA MİLLETVEKİLİ MEHMET FENDOĞLU TBMM GENEL KURULU; TARİHTEN GÜNÜMÜZE TÜRK DİLİ’NİN ÖNEMİ ÜZERİNE YAPMIŞ OLDUĞU KONUŞMA

MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ MALATYA MİLLETVEKİLİ MEHMET FENDOĞLU TBMM GENEL KURULU; TARİHTEN GÜNÜMÜZE TÜRK DİLİ’NİN ÖNEMİ ÜZERİNE YAPMIŞ OLDUĞU KONUŞMA

MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ MALATYA MİLLETVEKİLİ MEHMET FENDOĞLU TBMM GENEL KURULU; TARİHTEN GÜNÜMÜZE TÜRK DİLİ’NİN ÖNEMİ ÜZERİNE YAPMIŞ OLDUĞU KONUŞMA

“Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, geç olmasına rağmen ekranları başında -hâlen bekliyorlarsa- bizleri izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.

2021 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Battal Gazi diyarının bir milletvekili olarak destan geleneğimiz, sözlü kültürümüz ve tüm bu değerlerimizin taşıyıcısı olan Türkçemizin zenginliği üzerine konuşmak istiyorum. Çünkü düşünürler der ki: “İnsanın ana yurdu ana dilidir.” Bizim millet varlığımız ve devlet geleceğimizin de dayanağı Türkçemizin gücüdür. Türkçe yayınlı diziler, sinemalar, basılı ve görsel yayınlar devletimizin gücünü dünyaya iletiyor. Bu kapsamda, TRT’yi, özelde TRT Avaz’ı, TRT kültür kanallarını tebrik ediyorum.

Cumhurbaşkanlığı bütçesi; bizi var eden Türkçemiz ve onu dünya dili yapmak için yapılan yayınlarla desteklediğini görmek bizi ayrıca mutlu ediyor. Yunus Emre Enstitüsü ve TİKA başta olmak üzere Türkçeye hizmet eden tüm kurumlarımızı tebrik ediyor, Türk dili tarihimize ait bazı hatırlatmaları siz değerli vekillerimize hatırlatıp yüce Meclisin kayıtlarına geçirmek istiyorum.

Türk dili dünyanın en eski dillerinden biridir, bunu söyleyebilmek için haklı nedenlerimiz bulunmaktadır. Bu nedenlerin en önemlisi Türk dilinin yazılı belgelerinin çok eski zamana kadar uzanmasıdır. 8’inci yüzyıldan kalan Asya coğrafyasının türlü bölgelerinde ele geçmiş Göktürk harfli yazıtlar bunun en önemli tanıklarıdır. Bugün sayısı 500’ü aşkın Göktürk harfli yazıtlar Türkçenin en eski belgeleri olduğu gibi Türk tarihinin, kültürün ve sanatının da şüphesiz en muhteşem örnekleridir. İlk örneklerini 8’inci yüzyılda gördüğümüz Göktürk harfleriyle taşlara ve kayalara kazınmış bu dil ve kültür sonraki dönem Türkçe metinlerde de daha işleklik kazanmış ve daha güçlü olarak karşımıza çıkmıştır. Eski Uygur Türkçesi döneminden kalan metinlerin hem sayısının çokluğu ve hem işlenmiş bir edebî dille karşılaşıyor olmamız da şüphesiz çok önemlidir. İslamiyet sonrasında Arap harfleriyle kaleme alınan Kutadgu Bilig, Divanü Lûgat-it-Türk ve Atabetü’l-Hakayık gibi eserler de Türkçenin ne kadar güçlü bir dil olduğuna tanıklık etmektedir. Özellikle Kâşgarlı Mahmut’un Araplara Türkçe öğretmek amacıyla yazdığı Divanü Lûgat-it-Türk adlı Arapça-Türkçe sözlüğü hem Müslüman dünyası için Türklerin değerini göstermesi hem de Türk dilinin İslam coğrafyasında öğretilmesinin ne kadar önemli konular olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Türklerin bir bölümü Anadolu’ya geldikten sonra bu coğrafyada da edebî bir dil vücuda getirmiştir. Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli gibi erenler bir taraftan İslamı tebliğ ederken öteki taraftan yazdıkları eserlerle Türkçenin de bu coğrafyanın en etkili dillerinden biri olmasına vesile olmuştur. Ayrıca, Anadolu ve Balkanlar coğrafyasında hâlen Türkçe dışında başka diller konuşulup yazıla biliyorsa bu da hem Türklerin hem de Türkçenin hoşgörüsünden başka neyle izah edilebilir ki. Anadolu ve Balkanlar ile Kuzey Afrika ve Avrupa içlerine kadar hoşgörü, medeniyet ve yüksek Türk kültürünü götüren Türkler, aynı zamanda güzel Türkçemizi de götürmüştür. Özellikle Avrupa içlerine kadarki coğrafya ile Kuzey Afrika’da ve Doğu Akdeniz’deki birçok yer adının Türkçe olması da bunun en güzel göstergesidir.

Türk dili, bazı zamanlarda, özellikle de devletin zayıfladığı ve kargaşanın arttığı dönemlerde başka dillerin etkisiyle de zayıflamaya başlamış; birçok sözcüğünü kaybederek başka dillerden giren sözcüklerle yaşamaya devam etmiştir. Ancak, bu durumun geçici zararlarla hafifçe atlatıldığını da eklemem gerek.

İşte Osmanlı Devleti’nin son zamanındaki buhranlar, doğal olarak, Türk dilini de etkilemişti. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı’ndan yüzünün akıyla çıkan Türk milleti, Türk insanının gelişmişlik seviyesini artırmak üzere büyük bir seferberlik başlatmıştı. Türklerin bilinen en eski yazılı belgesi olan Göktürk harfli yazıtların 1893 yılında çözülmesiyle birlikte, bu metinler üzerindeki çalışmalar hâliyle Mustafa Kemal Atatürk’ün de dikkatini çekmişti.

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün üzerinde en fazla durduğu konunun tarih ve dil olduğunu özellikle belirtmem gerek. Atatürk’ün 1931 yılında Türk Tarih Kurumu -o zamanki adıyla Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti- ile  1932 yılında Türk Dil Kurumunu -o zamanki adıyla Türk Dili Tetkik Cemiyeti- kurması ve bu iki kurumu Türk tarihi ve Türk dili araştırmalarına yönlendirmesi ve en önemlisi de kendisine ait az sayıda mal varlığının büyük bir bölümünü bu iki kuruma vakfetmesi zaten tarihe ve dile verdiği değerin en iyi ve somut göstergesidir. Türk tarihinin İslam dönemi öncesinden az biliniyor olması, Türkçenin de hem doğu hem de batı dillerinin etkisinin altında örselenmesi Atatürk’ün bu iki önemli konuya neden bu kadar değer verdiğini de açıkça ortaya koymaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin iki güzide kurumu olan Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu 1982 Anayasası’yla Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna bağlanmıştı. Bu iki kurum, yeni Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı çatısı altında çalışmalarına, Türk tarihi ve diliyle ilgili konularda araştırma yapmaya devam etmektedir. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması ve ardından 5 Türk cumhuriyetinin bağımsızlığını alması hâliyle Türk dilinin de güçlenmesine vesile olmuştur. İlk olarak, Azerbaycan cumhuriyetinin Latin temelli harfleri kabul etmesi ardından Kazakistan’ın bu harfleri kullanma konusundaki adımları gerçekten Türk dili açısından büyük öneme sahiptir. Yakın zamanda, Türkiye’nin Azerbaycan’ın haklı Karabağ davasında yanında olması Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’in açıklamalarında herhangi bir tercümana ihtiyaç duymaksızın konuşmaları dünya siyaseti açısından olduğu kadar Türk dilinin gücü ve işlekliği açısından da önemlidir. Türk dili bugün, Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Kazak Türkçesi, Uygur Türkçesi gibi kırka yakın yazı diliyle dünyanın en saygın ve işlek dillerinden biri olma yolunda ilerleyişine devam etmektedir. 2020 yılının UNESCO tarafından “Tonyukuk Yılı” olarak ilanı Türklerin en eski yazılı belgelerinden biri olan Tonyukuk Yazıtı’nın değerini göstermesi bakımından önemli olduğu gibi Türk dilinin en eski çağlardan günümüze kadar ne kadar önemli ve meşakkatli yollardan geçtiğini göstermesi bakımından da kuşkusuz önemli ve değerlidir. Hareketimizin lideri Sayın Devlet Bahçeli beyefendinin gerek Türk dünyası hakkındaki düşünce ve söylemleri gerekse Türk dili için beslediği duygular yolumuzu belirlememize ışık tutmaktadır. Binlerce yıllık bir dili konuşan insan olarak Türk dilinin dünyanın en saygın konuşuru, en fazla tarihi, en eski ve yapısı en güçlü dillerinden biri olduğunun farkında olmanın gururunu yaşadığımı da ifade etmek istiyorum.

Sözlerimin sonunda Mustafa Kemal Atatürk’ün şu ünlü sözünü tekrarlamak istiyorum: “Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin gelişmesinde başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” Bu vesileyle sözlerime son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum, Allah’a emanet olun. Sağ olun, var olun.”

*16.02.2020TBMM GENEL KURULU TUTANAK METNİ*

Milliyetçi Hareket Partisi adına Mehmet Celal Fendoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, geç olmasına rağmen ekranları başında -hâlen bekliyorlarsa- bizleri izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.

2021 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Battal Gazi diyarının bir milletvekili olarak destan geleneğimiz, sözlü kültürümüz ve tüm bu değerlerimizin taşıyıcısı olan Türkçemizin zenginliği üzerine konuşmak istiyorum. Çünkü düşünürler der ki: “İnsanın ana yurdu ana dilidir.” Bizim millet varlığımız ve devlet geleceğimizin de dayanağı Türkçemizin gücüdür. Türkçe yayınlı diziler, sinemalar, basılı ve görsel yayınlar devletimizin gücünü dünyaya iletiyor. Bu kapsamda, TRT’yi, özelde TRT Avaz’ı, TRT kültür kanallarını tebrik ediyorum.

Cumhurbaşkanlığı bütçesi; bizi var eden Türkçemiz ve onu dünya dili yapmak için yapılan yayınlarla desteklediğini görmek bizi ayrıca mutlu ediyor. Yunus Emre Enstitüsü ve TİKA başta olmak üzere Türkçeye hizmet eden tüm kurumlarımızı tebrik ediyor, Türk dili tarihimize ait bazı hatırlatmaları siz değerli vekillerimize hatırlatıp yüce Meclisin kayıtlarına geçirmek istiyorum.

Türk dili dünyanın en eski dillerinden biridir, bunu söyleyebilmek için haklı nedenlerimiz bulunmaktadır. Bu nedenlerin en önemlisi Türk dilinin yazılı belgelerinin çok eski zamana kadar uzanmasıdır. 8’inci yüzyıldan kalan Asya coğrafyasının türlü bölgelerinde ele geçmiş Göktürk harfli yazıtlar bunun en önemli tanıklarıdır. Bugün sayısı 500’ü aşkın Göktürk harfli yazıtlar Türkçenin en eski belgeleri olduğu gibi Türk tarihinin, kültürün ve sanatının da şüphesiz en muhteşem örnekleridir. İlk örneklerini 8’inci yüzyılda gördüğümüz Göktürk harfleriyle taşlara ve kayalara kazınmış bu dil ve kültür sonraki dönem Türkçe metinlerde de daha işleklik kazanmış ve daha güçlü olarak karşımıza çıkmıştır. Eski Uygur Türkçesi döneminden kalan metinlerin hem sayısının çokluğu ve hem işlenmiş bir edebî dille karşılaşıyor olmamız da şüphesiz çok önemlidir. İslamiyet sonrasında Arap harfleriyle kaleme alınan Kutadgu Bilig, Divanü Lûgat-it-Türk ve Atabetü’l-Hakayık gibi eserler de Türkçenin ne kadar güçlü bir dil olduğuna tanıklık etmektedir. Özellikle Kâşgarlı Mahmut’un Araplara Türkçe öğretmek amacıyla yazdığı Divanü Lûgat-it-Türk adlı Arapça-Türkçe sözlüğü hem Müslüman dünyası için Türklerin değerini göstermesi hem de Türk dilinin İslam coğrafyasında öğretilmesinin ne kadar önemli konular olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Türklerin bir bölümü Anadolu’ya geldikten sonra bu coğrafyada da edebî bir dil vücuda getirmiştir. Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli gibi erenler bir taraftan İslamı tebliğ ederken öteki taraftan yazdıkları eserlerle Türkçenin de bu coğrafyanın en etkili dillerinden biri olmasına vesile olmuştur. Ayrıca, Anadolu ve Balkanlar coğrafyasında hâlen Türkçe dışında başka diller konuşulup yazıla biliyorsa bu da hem Türklerin hem de Türkçenin hoşgörüsünden başka neyle izah edilebilir ki. Anadolu ve Balkanlar ile Kuzey Afrika ve Avrupa içlerine kadar hoşgörü, medeniyet ve yüksek Türk kültürünü götüren Türkler, aynı zamanda güzel Türkçemizi de götürmüştür. Özellikle Avrupa içlerine kadarki coğrafya ile Kuzey Afrika’da ve Doğu Akdeniz’deki birçok yer adının Türkçe olması da bunun en güzel göstergesidir.

Türk dili, bazı zamanlarda, özellikle de devletin zayıfladığı ve kargaşanın arttığı dönemlerde başka dillerin etkisiyle de zayıflamaya başlamış; birçok sözcüğünü kaybederek başka dillerden giren sözcüklerle yaşamaya devam etmiştir. Ancak, bu durumun geçici zararlarla hafifçe atlatıldığını da eklemem gerek.

İşte Osmanlı Devleti’nin son zamanındaki buhranlar, doğal olarak, Türk dilini de etkilemişti. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı’ndan yüzünün akıyla çıkan Türk milleti, Türk insanının gelişmişlik seviyesini artırmak üzere büyük bir seferberlik başlatmıştı. Türklerin bilinen en eski yazılı belgesi olan Göktürk harfli yazıtların 1893 yılında çözülmesiyle birlikte, bu metinler üzerindeki çalışmalar hâliyle Mustafa Kemal Atatürk’ün de dikkatini çekmişti.

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün üzerinde en fazla durduğu konunun tarih ve dil olduğunu özellikle belirtmem gerek. Atatürk’ün 1931 yılında Türk Tarih Kurumu -o zamanki adıyla Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti- ile  1932 yılında Türk Dil Kurumunu -o zamanki adıyla Türk Dili Tetkik Cemiyeti- kurması ve bu iki kurumu Türk tarihi ve Türk dili araştırmalarına yönlendirmesi ve en önemlisi de kendisine ait az sayıda mal varlığının büyük bir bölümünü bu iki kuruma vakfetmesi zaten tarihe ve dile verdiği değerin en iyi ve somut göstergesidir. Türk tarihinin İslam dönemi öncesinden az biliniyor olması, Türkçenin de hem doğu hem de batı dillerinin etkisinin altında örselenmesi Atatürk’ün bu iki önemli konuya neden bu kadar değer verdiğini de açıkça ortaya koymaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin iki güzide kurumu olan Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu 1982 Anayasası’yla Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna bağlanmıştı. Bu iki kurum, yeni Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı çatısı altında çalışmalarına, Türk tarihi ve diliyle ilgili konularda araştırma yapmaya devam etmektedir. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması ve ardından 5 Türk cumhuriyetinin bağımsızlığını alması hâliyle Türk dilinin de güçlenmesine vesile olmuştur. İlk olarak, Azerbaycan cumhuriyetinin Latin temelli harfleri kabul etmesi ardından Kazakistan’ın bu harfleri kullanma konusundaki adımları gerçekten Türk dili açısından büyük öneme sahiptir. Yakın zamanda, Türkiye’nin Azerbaycan’ın haklı Karabağ davasında yanında olması Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’in açıklamalarında herhangi bir tercümana ihtiyaç duymaksızın konuşmaları dünya siyaseti açısından olduğu kadar Türk dilinin gücü ve işlekliği açısından da önemlidir. Türk dili bugün, Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Kazak Türkçesi, Uygur Türkçesi gibi kırka yakın yazı diliyle dünyanın en saygın ve işlek dillerinden biri olma yolunda ilerleyişine devam etmektedir. 2020 yılının UNESCO tarafından “Tonyukuk Yılı” olarak ilanı Türklerin en eski yazılı belgelerinden biri olan Tonyukuk Yazıtı’nın değerini göstermesi bakımından önemli olduğu gibi Türk dilinin en eski çağlardan günümüze kadar ne kadar önemli ve meşakkatli yollardan geçtiğini göstermesi bakımından da kuşkusuz önemli ve değerlidir. Hareketimizin lideri Sayın Devlet Bahçeli beyefendinin gerek Türk dünyası hakkındaki düşünce ve söylemleri gerekse Türk dili için beslediği duygular yolumuzu belirlememize ışık tutmaktadır. Binlerce yıllık bir dili konuşan insan olarak Türk dilinin dünyanın en saygın konuşuru, en fazla tarihi, en eski ve yapısı en güçlü dillerinden biri olduğunun farkında olmanın gururunu yaşadığımı da ifade etmek istiyorum.

Sözlerimin sonunda Mustafa Kemal Atatürk’ün şu ünlü sözünü tekrarlamak istiyorum: “Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin gelişmesinde başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” Bu vesileyle sözlerime son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum, Allah’a emanet olun. Sağ olun, var olun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Reklam
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.