Muhterem Müslümanlar!
Muhterem Müslümanlar!
Hicri Takvimin ilk ayı olan muharrem ayının İslam tarihinde önemli bir yeri vardır. Bu ayın onuncu gününe “aşure günü” denilmektedir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bu aya değer vermiş ve ; “Ramazan orucundan sonra en fazîletli oruç, Allah’ın değer verdiği ay olan muharrem ayında tutulan âşûrâ orucudur” buyurararak [1] bu ayda oruç tutmuştur. Aziz Mü’minler! Hazreti Aişe validemizden rivayet edilen bir hadis-i şerifte, İslam öncesinde, Mekke halkının oruç tutmakta olduğu “âşûrâ” gününde Peygamberimizin de oruç tuttuğu bildirilmektedir.
Rasülullah (s.a.v) Medîne’ye hicret ettikten sonra da bu orucu tutmuş ve mü’minlere de tutmalarını tavsiye etmiştir [2] Ramazan orucu farz kılındıktan sonra da Peygamberimiz(s.a.v.)’in tavsiyesi üzerine bu oruç sünnet olarak tutula gelmiştir [3]“Âşûrâ orucu” olarak adlandırılan bu oruç, Muharrem ayının onuncu günü tutulmakla birlikte, sünnet olan, bu günü bir öncesi veya sonrası ile oruçlu geçirmektir.[4] Muhterem Kardeşlerim! Tarihte geçmiş birtakım hadiselerin, Muharrem ayında gerçekleşmiş olduğuna dair bazı rivayetler bu aya ayrı bir değer verilmesine sebep olmuştur.
Hz. Adem(a.s.) ‘in cennetten yer yüzüne indirilmesi, Hz. Nuh (a.s.)’ın tufandan kurtulması, Hz. Musa (a.s.) ve ona iman edenlerin Firavun’un zulmünden kurtulmaları gibi insanlık tarihinde dönüm noktası sayılabilecek bazı önemli olayların bu ayda vuku bulduğu rivayet edilmektedir. İslam tarihinde özel bir yeri olan Hz. Hüseyin (r.a.)’in Kerbelâ’da şehit edilmesi olayı da yine bu ayda vuku bulmuştur. Bilindiği gibi, Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.)’ in torunu Hz. Hüseyin (r.a.), o dönemde cereyan eden siyasi kargaşa ve çatışmalar neticesinde, müessif bir şekilde öldürülmek suretiyle şehid edilmiştir.
Bu üzücü olay, Hz.Peygamber (s.a.v.)’ i ve ailesini seven mü’minlerin gönüllerinde silinmez izler bırakmıştır. Değerli Müslümanlar! Tarihte yaşanmış ve geri dönüşü olmayan böyle acı olayları tasvip etmek mümkün değildir. Ancak, bunları hatırlamak, ders almak içindir. Bu olay, bütün Müslümanları derinden sarsan ve kederlendiren acı bir tecrübedir. Bu ve benzeri olaylar karşısında, sağduyulu hareket ederek Allah(CC) ve Peygamber sevgisi etrafında kenetlenmeliyiz. Hz. Peygamber (s.a.v.)’ i, O’nun aile fertlerini ve ashabını sevmek hepimizin müşterek heyecanı olmalıdır.
İyi bilelim ki, huzurlu bir toplum halinde yaşayabilmek, Yüce Dinimizin bize öğrettiği karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı kardeşliği, birlik ve beraberliği korumakla mümkündür. Hutbemi Yüce Rabbimizin bu konudaki emriyle bitiriyorum; “Hep birlikte Allah(CC)’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah(CC)’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz.
Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah(CC) size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.”[5] [1] Müslim, Sıyam, 38. No:202 [2] Buhârî, Savm, 69. II, 251. Müslim, Sıyâm, 19 no:128. [3] Buhârî, Savm, 69, II, 251. [4] Tirmizî, Savm, 50. III, 128 [5] Al-i İmran, 3/103.