TürkiyeSON - 29.03.2024 -

Mutluluk için ‘‘BEN’de Kal

Mutluluk için ‘‘BEN’de Kal

Kendisine yabancılaşan ve özdeki ‘‘BEN’den uzaklaşan insanın kendine oluşturduğu ‘vitrin benlik’ yüzünden mutluluğu kaçırdığını ve hep arayış içinde olduğunu söyleyen Gülden Üner, ‘‘BEN’den uzaklaştıkça mutluluk da bizden uzaklaşıyor. Mutlu olmak istiyorsan ‘‘BEN’de kal” diyor.

 

GuldenUner4Hayatta o kadar çok travma ve dram var ki, mutlu olmayı unuttuk. Öyle ki Birleşmiş Milletler, dünya üzerindeki insanların mutluluğu hatırlamaları ve kutlamaları için 2012 yılında 20 Mart’ı “Dünya Mutluluk Günü” ilan etti.

 

Spiritüel Yaşam Uzmanı Gülden Üner, kendisine yabancılaşan ve özdeki ‘BEN’den uzaklaşan insanın kendine oluşturduğu ‘vitrin benlik’ yüzünden gerçek mutluluğu kaçırdığını ve arayış içinde olduğunu söylüyor. “BEN’den uzaklaştıkça mutluluk da bizden uzaklaşıyor. Mutlu olmak istiyorsan ‘BEN’de kal” diyen Gülden Üner’e göre gerçek mutluluğu bulmanın yolu; özdeki ‘BEN’i bulmak. Hepimizin arayışının özdeki BEN olduğunu söyleyen Gülden Üner, “Ta ki gidecek hiç bir yeri kalmayıncaya kadar bu arayış devam ediyor. Çünkü gidecek hiçbir yer kalmadığında en doğru yere, ‘kendine’ gitmeye başlıyor insan. O andan itibaren de huzur ve mutluluğa kavuşuyor” diyor.

HERŞEY VİTRİN BENLİK İÇİN

Gülden Üner, vitrin benliğin gerçek ‘BEN’in önüne geçerek bizi mutlu olmaktan nasıl uzaklaştırdığını şöyle anlattı:

“Yaşam içerisinde bazı koşullandırmalarla yaşamamız gerektiği öğretildi. Günlük yaşamın akışına baktığımızda zorunluluklarla örülü bir sistemin içinde çırpınıp duruyoruz. Her şey önceden planlanmış bir şekilde hareket ediyoruz. Okul, iş, sosyal yaşam, aile yaşamı, arkadaşlar, hobiler, sağlığımız, kişisel-manevi gelişim, maddi durumumuz, evliliğimiz, çocuk sahibi olmamız, kariyerimiz… Ve tüm bunlar mutluluğa giden yollarmış gibi… Örneğin başarılı olursan mutlu olursun, şunu elde edersen mutlu olursun, buna sahip olursan mutlu olursun, evlenirsen mutlu olursun, çocuk sahibi olursan mutlu olursun, kariyer yaparsan mutlu olursun. Hep bir koşula bağlandı mutluluk. Zannediyoruz ki biz bunları yaptığımız zaman mutlu ve tatmin hissedeceğiz. İnsanların birçoğu bunu yapıyor. Başarılı diye tanımladıkları her durumda geriye dönüp baktığında, o hissi yakalayamamış olduğunu görüyor. İçinde yaşadığımız bu sistem, bize madde boyutunda birçok şey kazandırırken, manen kendimizden uzaklaştırıyor. Özdeki benliğimize yabancılaşıyoruz ve ‘vitrin benlik’le hayatımıza devam ediyoruz. ‘Vitrin benlik’in bir çok maskesi var. Durum, koşullar ve karşımızdaki kişilere göre uygun olan maskelerimizi kullanıyoruz. O kadar çok maskelerimiz oluyor ki, bir süre sonra asıl ‘BEN’i unutuyoruz. Tüm çabamızı vitrine çıkardığımız ‘BEN’i ayakta tutacak maddi donanımlar için harcıyoruz. Kimimiz kendimizi alışverişe veriyoruz, kimimiz yemeğe, kimimiz çalışmaya… Diğer taraftan bizim dışımızda pek çok negatif olay oluyor. Savaşlar, kavgalar, açlık, ölüm, insana, hayvana ve doğaya uygulanan şiddet. Tüm bunlar bizi mutsuz ediyor.”

EN BÜYÜK ENGEL ZİHİNSEL SINIRLARIMIZ

İnsanlarda genel olarak yaşam kaygısı, gelecek endişesi ve içsel bir tatminsizlik olduğunu gözlemlediğini söyleyen Gülden Üner’e göre; bu da yaşamın içinde ne yaparsa yapsın, nereye giderse gitsin, kiminle nasıl olursa olsun kendini iyi hissedemediğini gösteriyor. Gülden Üner, “temelde insanın kaçırdığı şu; aradığı şeyi sürekli dışarıda bir yerlerde arıyor olması. Yani neyi aradığını bile bilmiyor çoğunlukla insan. Bu yüzden en temelde kaybetme korkusuna kapılıyor. Sanki bir şeye sahipmiş gibi. O kaybetme korkusu temelde bir kaygı yaratıyor ve her şeyi kaybetmekten korkar hale geliyor” diyor.

Peki tüm bunlara rağmen mutluluk nasıl mümkün olabilir? Üner bu soruyu şöyle cevaplıyor:

“İnsanın bir aşkınlık boyutu var. İnsan aşkınlık yani üst bilinç boyutunu keşfetmediği ve tam olarak Hz. İnsan diyebileceğimiz potansiyelini yaşayamadığı sürece o huzuru, o mutluluğu elde edemiyor. Bunun için o ruhu keşfetmek, ruh-beden-zihin dengesini yaşama yerleştirmek çok önemli hale geliyor. Zihnin esaretinden kurtulmuş ve özbenliğiyle hareket eden insan hayatı doya doya mutlu yaşar. Kişi nefsini bildiğinde, özünü keşfetmiş oluyor ve özündekilerle buluşuyor. Özgüven, özsevgi, özsaygı ve özdeğerle buluşan insan, egoyu biraz aşmış, onun ötesindeki beni keşfetmiş oluyor. Mutluluğun önündeki en büyük engel zihinsel sınırlarımız… Öz benliğimizden uzaklaştığımız anda zihnin esiri oluyoruz. Daha agresif ve tepkisel davranışlar gösteririz. Zihin bizi daima dışarıya odaklama, andan ve ‘BEN’den uzaklaştırma eğilimindedir. Kendini zihnin olumsuzluğuna hapseden kişi, sevmeyi bilemediği gibi verilen sevgiyi de alamayacak haldedir. İlişkilerinde çoğunlukla hayal kırıklığı yaşar ve sonuçta mutsuz olur.”

KAYNAĞI ‘BEN’DE OLANI BAŞKASI VEREMEZ

Sevginin yaşamın bir armağanı ve mutluluğumuzun kaynağı olduğunu belirten Üner, görüşlerini şöyle dile getirdi:

“Sevildiğini bilmek çok önemli bir şey. Yaşamın kaynağı olan aşkı idrak edebilmek ve bunu sevgi boyutunda yaşayabilmek için kendinin farkında olmak, kendini bilmek, kendini sevmek çok önemlidir. Biz sevgiyi hep dışarıda arıyoruz. Annemiz, babamız, eşimiz, sevgilimiz, arkadaşımıza kadar herkesin bizi sevmesini istiyoruz. Kaynağı sende olan bir şeyi başkası veremez. Ancak kendini tanıyan, kendi kişilik yapısının ötesindeki “öz ile bir olmuş” insan içten bir sevgiden bahsedebilir. İnsanın iç dünyasında ne varsa dışa da yansıyan odur. Bu sefer sevgiyi veren oluyor, verdikçe de almaya başlıyor. Neyi verirseniz onu alırsınız. Bu nedenle kişinin kendisiyle ilgili ne düşündüğü, kendisini ne kadar tanıdığı yaşamın her alanıyla kuracağı ilişkiyi belirler” görüşünü dile getiriyor.

Reklam
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.