OKU
Bugün Dinimiz Gereğini yazdık yarın yaptığınız yapacaklarını yazacağız ALLAHIN İznıyle Yetim ve Mazlum Hakkı nedir Göreceğiz Sayın Vekil Ahmet Çakır
devlet malından bir hırka bile aşıran savaşta ölse bile şehit olmaz” demiş hz. muhammed (s.a.v). internette dolaşan bu sözün kaynağı ise şöyledir:
hazret-i ömer (r.a.)den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
“hayber savaşının vukû bulduğu gün resulullah (s.a.v.)in ashâbından birkaç kişi gelerek ‘filân şehit, filân şehittir!..’ dediler. nihayet bir kişinin yanına vararak ‘bu da şehittir!’ dediler.
ayrıca:
“peygamber devlet malı yiyenlerin cenaze namazını kıldırmadı
hz.peygamberimizin ’beyt-ül mal’ dan yani devlet malından yiyenlerin, aşıranların cenaze namazını kılmadığı bilinmektedir. dinimizde bu suça “gulul suçu“ denmektedir. gulul (kamu malı talanı) suçunun cehenneme götüreceğini gösteren kur’an ve sünnet dayanaklı bilgiler, buhari başta olmak üzere (bk.buhari, meğazi, hayber bahsi) hemen tüm hadis ve siyer (peygamberimizin hayatını anlatan eser türü) kaynaklarda yer alır. fıkıh kaynaklarının çoğunda da bu bilgiler vardır. bu bilgiler, büyük günahlar (el- kebâir) konusunu işleyen eserlerde de yer almaktadır. (örneğin, ibn hacer el- heytemi’nin ‘ez zevacir’inde). (y,n.öztürk, allah ili aldatmak,229)
ünlü muhaddis-fakih ibn hemmam (ölm. 211/ 826) o dev eseri el-musannef’te bize bildiriyor ki, hz. peygamber, kamu malından iki dirhemlik bir miktarı çalan eşça’lı sahabisinin cenaze namazını kılmamıştır. (ibn. hemmam; el-musannef,5/224 den nakil, y.n.öztürk, 229 ; ebû dâvûd, cihâd 133; îbn mâce, cîlıad 34; muvatta, cihüd 25: müs-ned, ıv, 114, v, 192. ayrıca bak. el –camiu li ahkâmi’l kur’an, imam kurtibi tefsiri, ali imran 161. ayetin tefsiri)
hz.peygamber, kamu malı çalmış, kamu hakkında tasallutta bulunmuş olanların cenaze namazını kılmamıştır. (zâdü’l- mead, beyrut 1981 baskısı, 1/515, 3/107-108). olayı, ibnü’l kayyım’ın sözcükleriyle verelim de kaynak sıkıntısı (!) çekenlerin ufku açılsın;
“bir harp sonrasında hz.peygamber’e: ’filanca, falanca şehit oldu‘ diye tekmil verdiler. o, bunların birisi için şöyle dedi: ‘hayır! işte o dediğiniz kişi şehit olmamıştır. ben onu cehennem içinde görüyorum. sebebi de, kamu malından (beytü’l mal’dan yani devlet malından) çaldığı bir giysidir.
hz. peygamber bunun ardından hattab oğlu ömer’i çağırarak şu talimatı verdi: ‘git, ey hattab oğlu, git de insanlara şunu duyur: cennete yalnız ve yalnız müminler girecektir” (bk. müslim, iman; ibn. hanbel, müsned, 1/30, 47)
ibnü’l- kayyım devam ediyor: hayber seferi sırasında ölen birinden söz ettiklerinde hz.peygamber şöyle buyurdu: ‘arkadaşınızın cenaze namazını siz kılın’ bu sözü duyan sahabilerin yüzü renkten renge girdi. bunu gören hz.peygamber dedi ki: ‘o arkadaşınız, kamu mallarından bir miktar aşırmıştı’. sebep işte budur.’bunun üzerine, sahabiler, ölen adamın eşyasını karıştırıp baktılar, bir de ne görsünler, yahudilerden ganimet olarak ele geçmiş bir deri pabucu aşırmış’ (ibn. hanbel, müsned, 2/213, ebu davud, hadis no: 2712; hakim,2/127)
başka bir rivayete göre bir adam hayber’de ok atıyordu. bu adam öldüğü zaman ashab, “ne mutlu, şehid oldu!” dediler. hz. peygamber (s.a.s) ise: “hayır. muhammed’in canı elinde olan (allah’a) yemin ederim ki, onun taksim edilmeden önce ganimetlerden (gizlice) almış olduğu o kadife, üzerinde bir ateş gibi yanacaktır” (buhâri, megazî. 38; müslim, iman, 183 (1/108); ebu davud, 3/68) buyurmuştur
Peygamberimizin yetimlere şefkati Mumsema PEYGAMBERİMİZİN YETİMLERE ŞEFKATİ
Peygamberimizin yetim çocuklara apayrı bir şefkati vardı. Onlara çok müşfik davranırdı. Kendisi de yetim olarak büyüdüğü için, yetimliğin ne kadar acı ve zor olduğunu biliyordu. Yetimlere olan merhametinden dolayı, devamlı olarak onları korur, haksızlığa uğradıkları zaman haklarını arardı.
Ebû Cehil, bir yetimin vasisiydi. Çocuğun bütün malı yanındaydı, fakat ona koklatmıyordu.
Bir gün çocuk aç ve çıplak olarak geldi, malından bir-şey istedi. Ebû Cehil, azarlayarak yanından kovdu. Sonra da Kureyş’in ileri gelenleri çocukla alay ederek, “Muhammed’e git de, sana yardımcı olsun” dediler.
Onların bu kötü niyetini anlamayan saf ve masum çocuk doğruca Peygamberimize gitti. Halini arz etti. Peygamberimiz çocuğu yanına alarak Ebû Cehil’in bulunduğu yere geldi. Yetimin hakkını vermesini söyledi. Peygamberimizi karşısında gören Ebû Cehil hiç itiraz etmeden yetimin malım iade etti.
Ebû Cehil’in bu uysallığını gören müşrikler, “Sen de sapıttın, Muhammed gibi çocuklaştın” diye onu küçümsediler.
Ebû Cehil tuhaf bir haldeydi. Onlara şöyle dedi:
“Hayır, siz de benim yerimde olsaydınız, aynı şeyi yapardınız. Çünkü onun sağında ve solunda birer mızrak gördüm. Vermeyecek olsam bana saplanacaktı.”
Peygamberimizin kendi evinden de yetim eksik olmazdı. Hz. Hatice ile evlendiğinde, Hatice validemizin ölen kocasından Hind isminde bir erkek çocuğu vardı. Peygamberimiz o yetime kendi öz çocuğu gibi bakmış, yetiştirmişti.
Yine Peygamberimiz Hz. Ümmü Seleme ile evlendiğinde, beraberinde beş yetimi vardı. Peygamberimiz ona, beraberinde yetim çocukların bulunmasının evlenmesine bir engel olmayacağını söyledi ve öylece kabul etti. Bu çocukların babası Ebû Seleme seçkin Sahabîlerdendi. Bir savaşta şehit olmuştu. Bu çocuklar Peygamberimizden, öz babalarını aratmayacak, hatta daha sıcak bir şefkat görmüşlerdi.
Yapılan savaşlar sonunda şehit düşen Sahabîlerin çocukları yetim kalıyordu. Peygamberimiz bu çocuklara ayrı bir ilgi gösterir, onları yalnız bırakmaz, ihtiyaçlarını karşılardı. Bazılarını da bizzat kendi himayesine alırdı.
Peygamberimiz bir bayram namazından sonra mescitten çıktığında, çocukların neşe ve sevinç içinde oynadıklarını gördü. Bir duvarın dibinde de perişan kılıklı ve mahzun bir çocuk ağlayıp duruyordu. Dikkatim çekti. Doğru onun yanına vardı.
“Yavrum, neyin var, niçin böyle üzgün duruyorsun? Arkadaşlarınla birlikte niçin oynamıyorsun?”
Çocuk bir yetimdi. Babası Uhud’da şehit olmuştu. Annesi de başka biriyle evlenince çocuk sahipsiz kalmıştı. Resul-i Ekrem Efendimiz çocuğun elinden tuttu. Başını okşadı, gönlünü aldı. Sevindirici bir haber verdi:
“Neden ağlıyorsun? Ben baban, Âişe annen, Fatıma kardeşin olsun, istemez misin?
Çocuk sevincinden uçacak gibiydi. Heyecanla, “Nasıl razı olmam, Yâ Resulallah?” diyebildi.
Peygamberimiz ismini sordu: “Buceyr” dedi. “Hayır. Senin ismin Beşir olsun” buyurdu.
Peygamberimiz çocuğu aldı, evine götürdü. Yedirip içirdi, üstünü başını giydirdi.
Karnı tok, sırtı pek olan çocuk bir süre sonra oynayan çocukların arasına karışmak üzere sokağa çıktı.
Neden sevinmeyecekti? Babası Cennete gitmişti; ama şimdi babasının yerine geçen insan, bütün babaların en hayırlısıydı.
Arkadaşları Beşir’in halindeki değişikliği görünce etrafına toplandılar. Merakla sordular:
“Sen daha önce ağlayıp duruyordun. Şimdi nasıl oldun da bu hale geldin?”
Beşir cevap verdi:
“Açtım, doydum; çıplaktım, giyindim; yetimdim, Resulullah babam, Âişe annem oldu.”
Bunun üzerine diğer çocuklar Beşir’e gıpta ederek şöyle dediler:
“Ne olaydı, keşke bizim de babalarımız Uhud’da şehit olaydı da, biz de öyle bahtiyar bir babaya kavuşmuş olaydık.”
Peygamberimizin vefatına kadar Beşir bin Akra onun yanında kaldı. Peygamberimiz ebedî âleme göçtükten sonra Beşir için asıl yetimlik başlamış oldu. Şöyle ağlıyordu:
“İşte şimdi yetim kaldım, işte şimdi garip oldum.”
Yetimin sadece başını okşamak bile çok büyük bir sevap ve Cennet müjdesidir. Efendimiz bu sevabı şöyle ifade buyururlar:
“Kim sırf Allah rızası için şefkatle yetimin başını ok-şarsa, elinin değdiği saçlar sayısınca ecir ve sevap kazanır. Yanındaki yetime iyilik yapan kimse ile ben şu iki parmak gibi Cennette beraber olacağız.” Daha sonra da orta parmağı ile işaret parmağının aralarını açarak gösterdi.
Kocası öldüğü halde çocuklarının başında bekleyen, onları büyütüp yetiştiren, hayâta hazırlayan, edep ve ahlâk öğreten, dul bir hanımın, Peygamberimizin gözünde çok büyük yeri vardır.
Şöyle buyuruyorlar:
“Cennetin kapısını ilk önce ben açacağım. Bununla birlikte bir kadının Cennetin kapısını açmak üzere beni geçtiğini görünce:
“Ne oluyor, sen kimsin?” diye sorarım. O da:
“Dünyada iken yetim kalan çocuklarımın başını bekleyen bir kadınım” diye cevap verir.
Yetim çocuklara bakmak, ihtiyaçlarını karşılamak, bakım ve eğitimleri ile meşgul olmak insanın şahsiyeti, karakteri ve ahlâkı üzerinde de büyük etki yapmaktadır.
Ebu’d-Derdâ rivayet ediyor:
“Peygamber Efendimize bir adam geldi, kalbinin katılığından dert yandı. Resulullah (a.s.m) ona şu tavsiyede bulundular:
“Kalbinin yumuşak olmasını, ihtiyacın olan şeylere kavuşmayı ister misin?
“Öyle ise yetime şefkat göster, başını okşa, yediğinden ona yedir ki, kalbin yumuşasın ve muhtaç olduğun şeylere kavuşasın.”
MALATYALI YAZAR İSMAİL HAKKI