“Rehber” de ne mi ararım?
Önce adres olan kelimenin yapısına bakalım.Adres kelimemiz “reh+ber” olmak üzere iki heceden oluşmuş.Hecesiyle de kelime olarak da Farsça.İlk hecemiz olan “reh” yol demektir. Mesela “aşkın yolu” anlamındaki “reh-i aşk”,”Hakk’ın yolu” anlamına gelen “reh-i hakk”,”doğru yol” anlamını ifade eden “reh-i rast” tamlamalarındaki “reh” yol anlamında kullanılmıştır.
İkinci heceyi oluşturan “-ber” ise,alan, getiren,götüren manasınadır.Misal “gönül alan” manasındaki “dilber,”haber getiren” anlamındaki “peygamber”,”yol götüren” anlamındaki
“rehber” kelimelerinde olduğu gibi.Ayrıca “ber vech-i âtî” yani “aşağıda olduğu gibi” veya “aşağıda olduğu üzere” ifadesinde de, “…gibi, …üzere” anlamına karşılıktır.
Öyle ise “rehper”,yol gösteren,yolu götüren,yol kılavuzu,yol üzere,yol gibi,yol alan, yola getiren demektir.Aslında bu anlamlarıyla “rehberde ne mi ararım?” sualinin de cevabını almış oluyorum.
Rehberde evvel emirde kelimenin hakikatini idrak etmeyi,yol üzere oluşunun idrakiyle de yolu göstermesini,yola gireni yolda tutup götürmesini,yoldan çıkanı yola almasını isterim.
Rehber olan,yolun yolsuzu olmayacak…Nefsi ile yol arasındaki hakikati tevhid edecek,teksîr etmeyecek…Yolun merkezindeki “ülkü” nün emrettiği ile istikamet alan,istikamet biçen müstakimi olacak…Rehber olanda bunu isterim!Her hâl içinde rızâ üzere olmasını isterim!..
İsterim ki rehber, hâlin bilsin,yolun gözetsin.Hâlin bilmeyenin iflâhı olmaz,iflâsı olur.İflâh ettirmez,iflâs ettirir…Kerâmet hâldedir.Hâlin bilen,kendinde ister,kendinde arar,kendinde bulur ve kendinde kalır!Aksi halde yolun gözetmez,yolun gözletmez…Özlenilen ve beklenilen olmaktan çıkar.Oysaki şairin dediği ile:”Özlemek ne güzel;özlüyorsa özlenen/Beklemek ne güzel;bekliyorsa beklenen.”
Hâlin bilmek,esas itibariyle nefsin bilmektir.Nefs,insanın zahirini dolduran,insana suret veren “öz” dür.Kendini bilmekten murad da bu öz ile buluşmaktır.Onun içindir ki bütün bilgelerimiz,nefsin künhüne vâkıf olmanın yorgunlarıydı.. İstedikleri de,aradıkları da “öz” den gayrısı değildi. Rabbi bilmek,rabbanileşmek ancak nefsi yani “kendiyi” bilip olmakla kabildi.
İrfâni gelenekten hareketle “öz” ile özlenen;”öz menem” diyebilen, “men yani ben özümün beniyim” idrakiyle “nefsinin münkiri” değil de “nefsinin mü’mini” olan;”0 varsa ben varım; ben var isem olanlar var” farkındalığını ortaya koymasını ararım.
Talep net,te’vile-yoruma gerek yok. Te’vil,te’vil,te’vil…Hep yapılan bu!Te’vil edenler,bilmezler ki “her te’vil, zalime verilmiş bir fırsat,zalimin elindeki silahın namlusuna sürülmüş bir kurşundur!.. “
8 Kasım 2010 tarihinde Münih’teydim.Kalbim büyüklüğündeki bir sandukayı muhtevasıyla elimi tutuşturan Kayınlar ile yol üzere iken, gözlerim bir tabelaya ilişmişti.”Ohne wenn ohne aber ohne zusatze” yazılıydı.Manası şu: ”Eğer”siz,”ama”sız,”yani”siz.İşte aradığım da aynen bu çerçevede! Eğersizlik, amasızlık, keşkesizlik, fakatsızlık,yanisizlık ararım.
Ustaları mat eden rehbere değil; çırakdan kalfayı,kalfadan ustayı çıkaran rehbere,rehperliğedir talebim. Matlubumu “Aklın süsü dildir,dilin süsü söz/İnsan süsü yüzdür,yüzün süsü göz.” diyen Bilge Yusuf Has Hâcib’le temellendirecek olursam,cevabımı özün aklı verecek.Evet özün de bir aklı var,ancak malum akıl onu bilmez.Bilseydi süsü , yüzü ve gözü olurdu.El Musavvir ‘den aldığı pay ile paydaş olurdu…Yine de el-Musavvir olandan aldığı pay ile paydaş olabilen rehperi,rehperliği ararım.
“Mahluk,sıfat-ı Hakk’tır” irfanıyla tüm varlığı böyle okutacak,Hakk’ın delili olarak mahluku gösterecek,her varlığın özden gelen hukukunu aziz bilip diz çöktürecek,kutlu Hakan’a “Adım kul,hizmetkâr/Yerim kapıdır/Eylemim doğruluk/Hizmet yapımdır.” dedirten Ay-Toldı’nın ahlakı ile ahlaklandıracak;”Her ne seçkin ise değeri yüksek/O’nu bulmanın da bedeli yüksek” deyişiyle de Kutlu Hakan Kün Toldı’ya ait bu farkı fark ettirecek kadirliği ararım.
Ne mi ararım?Hakikate zamir biçersem eğer,meni ararım…Seni ararım…Bizi ararım…Sizi ararım…Onları ararım…Bunları tevhid edecek olan O’nu ararım…Tıpkı dirfilli pınar gibi!.. Tıpkı çoban çeşmesi gibi!..Dere olup,ırmak olup deryamda boğulmak için boğulacağımı ararım.
Mantık ararım mantık!..Mantık kendi arasında ikiye ayrılır.Biri grup mantığı,biri ferdin mantığıdır.Grup mantığı,ilkellere ait bir mantık.Ferdin mantığı ise üç kısımdır.Objektif mantık,sübjektif mantık,hür mantık.
Eşyanın dili ile konuşulur ise buna objektif mantık derler.Sübjektif olanı ise,insanı evrenin özü olarak gören iç gözlemi dış gözleme tercih eden mantıktır.Hür olan mantığa gelince,sübjektif benin silindiği,insanın kendisini aştığı,mutlak varlığın dili ile konuştuğu mantık türüdür.Tam aradığım da budur.Bu mantık,aynı zamanda şark ile garbın farkıdır.
Bu mantığı neden ararım?Ülkü’nün kitaplardan okunan bir hakikat olmasından ziyade, yaşanan bir hakikat olduğunu idrak için ;onu bir kahramanın,bir alperenin hayatından ziyade kendi hayatımızda görmek için ararım.Bu günün meseleleri karşısında ülkü ile yüz yüze gelmenin başka da bir yolu yoktur.
Rehber,kendi oturduğu dalı kesmek istemiyorsa eğer,tek bir seçenek vardır oda hür mantıktır. Refik Halit Karay,üç insandan bahisle:1- Kendi oturduğu dalı kesenler,2-Başkasının bindiği dalı kesenler,3-Başkasının bindiği dalı kesiyorum zannıyla kendi dalını kesenler diyerek bir taksim yapar.Manidar bir taksim…Aradığım mantık eksikliğinin sıralaması 3-1-2 dir.Bu eksikliğin zararını çok çektik,bu gidişle de daha çok çekeriz.
Binilen dalın kesilmesi demek BDY demektir.Açılımı “biri birine düşür,yönet” manasınadır. Bu gün yapılan da bu değil midir?Biri birine düşürmeden yöneten rehberliği ararım.
Hasılı “işi nasıl bittiğine göre değil;nasıl başladığına göre değerlendir” diyen Ulu Abay,bunu iş olsun diye demedi.Değerlendirmeyi işin bitiminde yapmayıp,işin başlangıcında yapan,yaptıran rehperlikle rehper olan rehperi ararım…
Gönül vermeyen söz vermez kardaş!Söz verse de tutmaz ki!..
İrfani tecrübeden biliriz ki yağmak hatırına yağan yağmurun bağa da hayrı olmaz,dağa da!..Terbiye kimde ise her işini ver.Atamdan bellediğim,meşkettiğim bu!
Rehper umut verendir…Bey,umut vermelidir.Çünkü hizmetliler,kapıda umutla dururlar.Onların azığı umuttur.Aksi halde hizmetlilerin mertlikleri bozulur!..
Bu benim kendi doğrumdur.Doğrusu illada budur demiyorum.
Çiçeklikte bülbül,tek sesle değil; bin sesle öter…
Gülhan Haliloğlu