”Tarihte Hanlar ve Kervansaraylar” Konulu Panel Yapıldı
7. Uluslar arası Kervansaray Buluşması “Melita’dan Battalgazi’ye Tarih, Arkeoloji, Kültür ve Sanat Günleri” kapsamında “Tarihte Hanlar ve Kervansaraylar” adlı panel gerçekleştirildi.
Panelde, hanlar ve kervansarayların tarihimizde ve kültürümüzde önemli yeri olduğuna dikkat çekildi.
7. Uluslar arası Kervansaray Buluşması “Melita’dan Battalgazi’ye Tarih, Arkeoloji, Kültür ve Sanat Günleri” kapsamında “Tarihte Hanlar ve Kervansaraylar” adlı panel yoğun ilgi gördü. Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı’nda gerçekleştirilen ve Moderatörlüğünü Prof. Dr. Mehmet Karagöz’ün yaptığı panele konuşmacı olarak Prof. Dr. Abdullah Korkmaz, Prof. Dr. İsmail Aytaç ve Yrd. Doç. Dr. Ramazan Çiftlikçi katıldı. Panelin açılış konuşmasını yapan Battalgazi Belediye Başkanı Selahattin Gürkan, 7. Kervansaray Buluşması kapsamında “Tarihte Hanlar ve Kervansaraylar” adlı panel düzenlediklerini belirterek, “Tabi buradaki hocalarımız, panele katılan hocalarımız bizim için çok kıymetli ve değerli hocalarımızdır. Bu Kervansaray Buluşması süreci başlamasından itibaren kendileri de hep bizimle hareket ettiler. Ben bu vesile ile Battalgazi halkı adına kendilerine şükranlarımı ve müteşekkir olduğumu belirtmek istiyorum. Ve bu panelinde Battalgazi’mize ve kervansaraylarımızın geçmişi ve geleceği arasında köprü kurulmasında, yeni işlevler kazanmasında önemli bir kazanım sağlayacaktır diyorum ve bu panelin tekrar katılımlarından dolayı katılımcılarımızı hocalarımızı tebrik ediyorum” dedi.
Başkan Gürkan’ın yaptığı konuşmanın ardından “Tarihte Hanlar ve Kervansaraylar” adlı panele geçildi. Panelde konuşan Prof. Dr. Abdullah Korkmaz, vakıf eserlerinin önemine dikkat çekerek, “Büyük Selçuklu veziri Nizam-ül Mülk’ün kurmuş olduğu Nizamiye Medreseleri Vakıf eserdir. Temelinde bir vakıf vardır. Fakat tarihi kayıtlara göre Nizamiye Medreselerinden önce Karahanlı hükümdarı Tabgaçhan bir medrese vakfeylemiştir. Ondan daha önceye tekabül etmektedir. Aynı şey Osmanlı döneminde de çok yaygın olarak vakfiyerin kurulduğunu görüyoruz. Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u Fetih eder etmez Sahni Seman medreselerini tesis etmesi ve bunların kurulması için vakıf oluşturulması görülmektedir. Bir hususun altını çizelim. Bu vakıfların yapılmış olduğu dönemi mukayese ettiğimiz zaman, Tabgaç Han’ın ve Nizamul Mülk’ün kurmuş olduğu medreseler ve o medreselerin hizmetinin sürekliliğini temin eden vakıflar çok daha eskide olduğu için onları hiç dikkate almayalım. Fatih döneminde dahi bugünkü medeniyetin beşiği kıta Avrupa’sında eğitim toplumun içerisindeki üst tabakalara aristokrat zümrelere hitap etmektedir” dedi.
Prof. Dr. Mehmet Karagöz ise, “Bugünkü han ve kervansarayların gelip geçenleri barındırmak ve ihtiyaçlarını temin etmek üzere en azından İslam dünyasındaki varlığı 11. Yüzyılın başına kadar giderken, ilk defa bugün batı medeniyetini temsil eden ve kurucu üyelerinden birisi olan İngiltere’de ilk otel han karşılığında 1750 yılında yapılmıştır. Arada 800 yıllık yine Abdullah hocanın ifadeleriyle zihin dünyası zihniyet dünyası insan ve mekan tasavvurunun hem fani için, hem Baki için nüanslarla, inceliklerle zerafetini de bu vesilelerle hatırlatmış oldum” diye konuştu.
Prof. Dr. İsmail Aytaç da konuşmasında, “Eski Malatya Merkez olmak üzere 6 tane kervan güzergahı bulunmakta. Bunların merkezi Eski Malatya olunca Harput, güneye Kahta’ya, Divriği diğer taraftan Hekimhan üzerinden Sivas’a giden güzergahlar bulunmakta. Hepsinde de bizim Sultan hanı dediğimiz hem bayrağı olan, hem de avlusu olan ve hanların en büyük grubunu oluşturan örnekler bulunmaktadır. Aksaray’daki sultan alanı Alaattin Keykubat zamanında yapılmıştı. Tüm servis mekanları var. Yani hem insanların hem de hayvanların tüm ihtiyaçlarına cevap verecek ahır, yemlik, deposu, eczası, hamamı ve mescidiyle beraber tam teşekküllü ihtiyaca cevap veren mekanlardır. Selçuklu döneminin yapıları içerisinde en önemli grubu da Kervansaraylar oluşturuyor. Zira arazideki bu yapılar, diğer yapılardan daha fazla önemsenmiştir” dedi.
Yrd. Doç. Dr. Ramazan Çiftlikçi’de, “Tanzimat’tan önceki edebiyatımızın, yani klasik edebiyatımızın ve halk edebiyatımızın mekan tasavvuru kendine özgüdür. Tanzimat’tan sonra ise Türk Edebiyatında mekan daha çok İstanbul’la sınırlı kalmıştır. Burada da iki muhit ön plandadır. Çamlıca ve Tepebaşı. Fakat edebiyatın Anadolu’ya açılması son yüzyılda gerçekleşmiş. Yani milli edebiyat dönemi ile başlayan ve hece şairlerinin 1950’ye kadar yazdığı eserlerde gelişen bir Türk Edebiyatı içerisinde değerlendirmek lazım” dedi.
ZİYARETÇİ YORUMLARI
BİR YORUM YAZ