22.11.2024 -Türkiye Son Habercilikte Son

Türk Büyükelçinin sözü İsrail’de tartışma yarattı: Güven mektubu sıkıntısı

Türk Büyükelçinin sözü İsrail’de tartışma yarattı: Güven mektubu sıkıntısı

Statükonun korunması, bildiğimiz lisan ile mevcut durumun korunması özellikle kutsal ve dini mekanların korunma beyannamesi ne anlama geliyor ve bu kurallara kim ne kadar uymuş veya uymamış anmamamızda yarar vardır. Hani sadece tarihi bilgi olarak değil de siyasi açıdan da her dönemde pişirilip pişirilip yeniden masaya konan bu statüko nedir veya ne değildir.

Sultan 1. Abdülmecit.

Doğruyu söylemek gerekirse bu ferman 1852’de Sultan 1.ABDÜLMECİT tarafından imzalanmış. Ancak pazarlıklar ve görüşmelerin başlangıç tarihi ise 1757 de başlamış ve nihayetinde de 1852 yılında 1. Abdülmecit’in fermanı ve 1856 yılında yayınlanan STATÜKO BEYANNAMESİ ile resmi bir durum kazanmıştır.

Aslında bu ferman ve beyanname dini yerlerin mevcut konumlarının korunmasının altında yatan mesele dini veya kutsiyeti filan değildi. O dönemde ve halen de Hristiyan dünyasına ait Kudüs’teki kiliselerin mali durumları ve değerleri çok yüksekti ve sürekli işgal edilen bu şehirde Hristiyan kiliselerinin zarar görmesini engelleyici bu siyasi belgedir. Sultan Abdülmecit bunu neden imzaladı çok daha derin araştırma meselesidir ve bu işi de tarihçilerin araştırması bence daha uygundur.

Bu arada Wikipedia ile yetineceğiz.

(Bu İbranicesi ancak Google otomatik olarak istenilen lisana çeviriyor faredeki sağ düğmeyi tıklayıp lisan seçebilirsiniz.)

Yani sanıldığı gibi ve her geçen gün Kudüs’teki Tapınak Dağı – El Aksa Camii ve altında yatan ve  batı duvarı olan ağlama duvarının  esası olan Süleyman tapınaklarını  korumak değildi. Esas Kırmızı çizgiler de Hristiyan aleminin paha biçilmez kiliseleri idi ve halen de öyledir.

Kutsal Kabir veya Kıyamet Kilisesi – Kudüs

Olmadığını tarihi araştıran herke bilebileceği gibi. 1967 yılından beri İsrail hükümranlığında olan Kudüs ve Tapınak dağı kurulan İslam vakfı aracılığı ile El Aksa ve çevresindeki kutsal yapılar Ürdün Haşemi Krallığına emanet edilmiştir.  Tapu kaydı olmadan bu mekanların dini idaresi Ünlü İsrail Komutanı MOŞE DAYAN tarafından adeta Ürdün krallığına hediye edilmiştir. O dönemde ve halende bu hediye bir çok İsrailli tarafından hazmedilmiş değildir: Tarihi tartışabilecek durumda olmasak ta olayları doğru şekli ile anlatabilmemiz lazım.

İlk imzalandığı şekli ile bu kutsal yerlerin korunması meselesi defalarca şekil değiştirdi ve halen de değiştirmeye devam ediyor. Kısaca statüko yüzyıllardır olduğu gibi korunabilmiş değildir hele hele Yahudi dini mekanları (Aslında sadece bir adet ”SÜLEYMAN MABEDİ VE KALINTILARI” ) korunmamak için yarış edilmiş. En büyük inanç özgürlüğü olan dua etmek ve tapınmak özgürlüğü sürekli Yahudiler aleyhine bozulmuş ve halen de bozulmaya devam edilmektedir.

Geçen hafta izah etmiş olduğum makalemde Tapınak Dağında Yahudilerin dua etme imkanı olmaması için yoğun çabalar siyasi baskılar mevcuttur.

1924 Yüksek İslam Konseyi tarafından yayınlan bu belgede mekanın Yahudiler için kutsal olduğu beyan edilmiş olması Yahudileri bu mekan sokmak istemeyenler ile bariz bir şekilde çelişiyor.

Kudüs ve İsrail topraklarının tarihi konusunda kimseyi ikna etmeme gerek aslında ama sadece küçük bir saptama olsun istedim.

Bu durum da dün Sayın Herzog’a  Güven Mektubu takdim eden Sayın Türkiye Büyükelçisi Şakir Özkan Torunların İsrail hükümetinden talebi olarak açıklandığında  dikkatimi çekti. Büyükelçi İsrail Hükümetinin Tapınak Dağındaki (Kendisi buna Harem Ül Şerif dedi) İslami mekanların statükosunun korunması konusunda güvence vermesini talep etti.

İlginçtir ki Sayın Çavuşoğlu da geçtiğimiz hafta Tapınak dağı bahçesinde 13 dakika süren Milli Güvenlik Bakanı İTAMAR BEN-GVİR’in gezisini BASKIN olarak nitelemişti.
İnanın bu üslup tarafımdan anlaşılır bir meseledir. Seçim öncesi bir süreçteyiz ve iktidar oy potansiyeli olan seçmen kitlesine de   hitap etmek durumundadır. Anlıyorum tabii.

Ama inanç özgürlüğü çerçevesinde aynı kutsal mekanlar oranın müritlerinden de korunmak zorunluluğu yok mudur acaba. El Aksa camini veya herhangi bir dini mekanı ateşli patlayıcılar ve taşlar ile silah deposu haline getirenlerden korumak ta aynı görev anlayışı içine girmez mi.

Merak ediyorum ben sadece gördüklerimi duyduklarımı yazıyorum. Acaba Bir Büyükelçinin İsrail’in iç meselesi olan bir durumda ve de Güven mektubu sunduğu ortamda bunu ifade etmesi İç işlerine karışmak sayılır mı acaba?

Hoş Amerika da aynı şeyi yapıyor da ama o Amerika ve beni Türkiye’den daha az ilgilendiriyor.

Şaka ile Karışık İsrail Büyükelçisi kalkıp dese ki Ayasofya’yı Cami yaptınız ve statükosunu korumadınız bunu geri almanızı bekliyoruz dese ne olurdu acaba? Ben biliyorum ne olurdu bunu okuyan herkes de biliyor.

Veya İsrail El Aksa’yı sinagog yapmasına ne derdik sizce.

Bunlar işin mizahi tarafı.

STATUS QUO konusunda daha derin bilgiler isterseniz Google amcaya sorun çok makale ve yorum var. Ve statüko dengesi hep Yahudiler aleyhine işlemiş anlarsınız.

Saygılarımla.

Bu vesile ile Şakir Özkan Torunlar Bey’e hoş geldiniz derim.

Odatv.com

Reklam
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.