27.12.2024 -Türkiye Son Habercilikte Son

TÜRKİYE’NİN JEOPOLİTİĞİ VE GÜÇ MERKEZİ OLMASI

TÜRKİYE’NİN JEOPOLİTİĞİ VE GÜÇ MERKEZİ OLMASI
TÜRKİYE’NİN JEOPOLİTİĞİ VE GÜÇ MERKEZİ OLMASI
Jeopolitik, kelime anlamı olarak; Geo ; Yeryüzü, yeryüzüne ait, Politik ; Siyasi, siyaset demektir. Jeopolitik; Bir ülkenin dünyadaki coğrafi konumu ile siyasal ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır. Başka bir tanımı ile; “Coğrafyanın siyasi yorumu” ya da “Coğrafyanın siyasete olan etkilerini inceleyen bilim dalı”’dır.
Coğrafi şartlar tüm liderleri kısıtlar. Siyasi ve diplomatik tercihler, dağlar, nehirler, denizler ve binalarla şekillenir. Küresel olayları takip etmek için insanları, fikirleri ve eylemleri anlamalısınız, ama coğrafi şartlardan haberiniz yoksa resmin bütününü göremezsiniz. Jeopolitik, ülkenin siyasetini şekillendirir. Komşuları, komşularında olan husumetler, hatta deniz, kara ve hava üzerindeki taşımacılık politikalarını belirler. Güvenlik, kalkınma ve gelişim politikalarına yön verir. Farklı gerekçelerle ortaya çıkan tehditler, ideolojisi ve rengi ne olursa olsun, ülkelerin jeopolitik önemine göre şekillenir. Milli Güç Unsurlarının korunması, geliştirilmesi ve kullanılması coğrafyanın yapısına göre şekillenir.
Putin neden Kırım’a takıntılı? Çin’in stratejik hedefi neden dışarı kayıyor? Arap baharının Orta doğu için anlamı ne? Avrupa bir gün gerçekten birlik olabilir mi? konularının temelini jeopolitik faktörlerde aramak gerekir. Dünya coğrafyasında bulunan güç merkezleri, hedefleri ve milli çıkarları doğrultusunda, hedef ülkelerin bütünlüğüne, iç güvenliğine, egemenliğine ve huzuruna kastedecek şekilde ideolojik ve etnik hassasiyetlerine yönelik tehditler üretmektedirler.
Ülkeler varlıklarını idame ettirmek istedikleri ve bu güç merkezleri de var oldukça,, daima benzer tehditlerle karşı karşıya kalacaklardır. Coğrafi konumundan kaynaklanan avantajları ülkemizi her zaman dünya hâkimiyetini amaçlayan güçlerin, mutlak kontrol altında tutmak ve elde etmek istedikleri bir hedefi haline getirmektedir. Türk tarihi boyunca atalarımız tarafından kurulan devletlerin ve imparatorlukların kuruluşlarından yıkılışlarına kadar geçen süreç incelendiğinde, ortaya büyük bir teşkilatçılık dehası ile coğrafyanın çok iyi analiz edilerek devlet işlerinde ehil insanlarla birlikte verilen bir karar mekanizması çıkar. Devletin bekası ve geleceğinin kurulması ile ilgili verilen bu kararlarda, karar mekanizmasında yer alanların ortak bilgi ve tecrübesinin bir sentezi görülür. Tarihin ilerleyen dönemlerinde bu sisteme çeşitli bilimsel isimler takılmıştır. İşte bunlardan bir tanesi de “Jeopolitik” deyimi ve buna dayanan “Dünya Hakimiyeti Teorileri’dir. Gelişen teknolojiler ve uygarlık seviyeleri sonucunda dünya gücü olmanın esasları da değişmiş ve günümüzde “Güç Odağı” kavramı ortaya çıkmıştır. Bu yazıda bunları inceleyerek, bahse konu bilimsel hususlar kapsamında devletimizin yeniden bir dünya gücü olması için neler yapılması gerektiğini tespit edeceğiz.
Jeopolitik, bu bakımdan bir bilim dalıdır. Milli siyasetin tayini ve devletler arası siyasi faaliyetlerin yürütülmesi üzerine coğrafi faktörlerin yaptığı etkileri araştırır ve
ortaya çıkarır. Milli Güç Unsurlarının (Siyasi Güç, Askeri Güç, Ekonomik Güç, Nüfus Gücü, Coğrafi Güç, Bilimsel ve Teknolojik Güç, Psiko-Sosyal Güç ve Kültürel Güç) amaca ulaşması için uygulanacak olan hareket tarzının belirlenmesi işlemidir.Coğrafyayı da içeren güç, amaç ve hareket tarzının tespiti için veriler üreterek iktidarlar tarafından uygulanacak politikaya ışık tutar. Bu incelemenin iki ana dayanağı vardır.Bunlar, Politika ve Coğrafya dır.
Devlet yöneticileri kararlarını bu bilim dalını dikkate alarak verirlerse yönettikleri devletin güvenliği dahil, geleceğini kurtarırlar.Bunu için konuyu çok iyi bilen beyinlerle ülkelerinin jeopolitiğinin usulüne uygun şekilde incelenmesi gerekir. Bu inceleme sonucunda uygulayacakları her türlü politika (dış,iç,ekonomik, askeri vb.) ile ilgili hareket tarzları ortaya çıkar ve iktidarlara gerçekçi-bilimsel değerde uygulama alanları oluşturur.
Ülkelerin jeopolitik durumları “Evrensel, Küresel, Bölgesel ve Ulusal ” düzeyde incelenir. Güvenlik ve ülke gelişmesi ile ilgili politik ve stratejik sorunların belirlenerek,değerlendirilmesi, koşullara uygun çözümler üretilmesi, araştırmaya, düşünmeye, yoruma dayalı ilk adımın atılmasını sağlar. Bu değerlendirmelerde jeopolitiğin aşağıdaki unsurları dikkate alınır.
1. Değişmeyen Unsurlar (Coğrafya)
– Ülkenin dünya üzerindeki yeri, konumu, hudutları,coğrafi özellikleri, – Coğrafi karakteri (ada, kıta, kıta içi) 2. Değişen Unsurlar – Sosyal Değerler – Ekonomik Değerler – Politik Değerler – Askeri Değerler – Diğer kültür unsurları ile ilgili değerler 3. Zaman
Burada kara verme süreci dahil, içinde bulunulan zaman dilimindeki uluslararası hassasiyetler değerlendirilir.
Jeopolitik ile ülke dış politikası birbirleri ile içi içedir.Jeopolitiğe dayanmayan dış politika tahminden öte gidemez. Jeopolitik disiplini olmadan devleti yönetmek, güçlendirmek, hatta varlığını sürdürmek mümkün değildir. Devletin güvenliği, gelişmesi ve bekası için uygun yol ve yöntemler jeopolitikle belirlenir. Ülkenin coğrafyasının ve sahip olduğu milli güç unsurlarının doğru ve bilimsel verilere dayalı olarak değerlendirilmesi milli dış politikasının başarısının esasını teşkil eder.Bahse konu faktörler dikkate alınmadan hayalci veya ideolojik olarak uygulanan politikalar ülkeyi felakete sürükler. Bunun en büyük örneği; Hitler’in Almanya’nın jeopolitiğini ve milli güç unsur değerlendirmelerini dikkate almadan uyguladığı politikalardır. Sonucu Almanya’nın felaketi olmuştur.
Türkiye’nin jeopolitik konumuna baktığımızda; 3 kıtanın kesişme noktasında,Balkanlar-Kafkasya-Ortadoğu’ya hakim, bölgedeki iki önemli deniz olan Akdeniz ve Karadeniz’e uzun kıyılara ve dünyanın en önemli iki boğazını sahip, Süveyş kanalını kontrol edebilecek yetenekte ve geçmiş tarihi ve millet genetiğinde de bulunan büyük devlet olma psikolojisi ve isteğine sahip olan bir yerdedir. Bu yer,
bahsedilen kıtaların ve bölgelerin ticaret yollarına, enerji nakil yollarına hakim olan bir coğrafyadır. Bu konumu nedeniyle; ülkemiz üzerinde geçmişte oynanan oyunlar, günümüzde de devam etmekte, gelecekte de devam edecektir. Hedefte ülkenin milli güç unsurlarının yıkılması veya en azından zayıflatılması için uygulanan Hibrit Savaş enstrümanları vardır.
Ülkelerin kaderini coğrafyalarının belirlediğine dair inanış, söz konusu bölge Orta Doğu olduğunda tartışmasız bir olguya dönüşmektedir. Orta Doğu ve bir parçası olan Türkiye’nin coğrafi konumu ve sahip olduğu coğrafi potansiyelleri, tarih boyunca siyasal, ekonomik ve kültürel yapılarını şekillendirici faktörlerden biri olmuştur. Dünyada hiçbir bölge Orta Doğu kadar dış müdahalelere bu denli açık değildir. Orta Doğu coğrafyasının yeterince istikrara kavuşamaması, özellikle sahip olduğu zengin kaynakların varlığıyla bağlantılıdır. Bunun da simgesi petroldür. 20. Yüzyılın Orta Doğu bölgesine bıraktığı miras; sınırları yapay şekilde belirlenmiş, yerel çelişkileri canlı tutulan bir toplumsal dokunun inşası ve doğal kaynakları dış denetime sunmaya uygun, bölge insanının çıkarlarından soyutlanmış yerel rejimlerden ibaretti. Bu miras, her zaman dış müdahaleye açık bir Orta Doğu coğrafyası ve istikrarsız bir düzenin devamı olarak etkisini göstermiştir Türkiye’nin jeopolitiğinden kaynaklanan sorunlarına baktığımızda; doğal olmayan sınırları nedeniyle bir harp durumunda işgalinin kolaylaşacağı konusudur. Bu sınırlardan, batıda yer alan Trakya arazisinin dar olması nedeniyle bu bölgeyi savunma sıkıntısı vardır. Bu zafiyet ancak Balkan-Rodop dağları hattının ele geçirilmesi ile çözülür.
Ege Denizi bölgesinde ise, Anadolu coğrafyasının doğal uzantısı olan adaların ele geçirilmesi bu bölgedeki soruna çare olacaktır. Aksi durum Ege Denizindeki adalar, adacıklar ve diğer coğrafi yapılar Yunanistan’a üstünlük sağlar ve Batı Anadolu’nun ve Akdeniz’e açılan ticaret yolunun emniyeti tehlikede olur.
Güney sınırlarında yer alan Akdeniz’de Kıbrıs çok önemlidir. Diğer taraftan Libya ile yapılan anlaşmanın bu bölgede yer alan diğer ülkeler ile de yapılması iyi olacaktır. Güney sınırlarımız olan Suriye ve Irak bölgeleri ise, bu yapay devletler
kurdurulduğundan beri sorunlu bir durum arz etmektedir. Türkiye’nin bu iki ülke ile olan sınırları da doğal hatlara dayanmamaktadır. Bunun düzeltilmesi için Lazkiye kuzeyi- Halep’in 80 km. güneyi ve Musul-Kerkük’ü içine alacak şekilde doğuya uzanan hattın alınması lazımdır.
Doğu sınırlarımızdan İran sınırı, coğrafi durumu ile terör ve kaçakçılık geçişlerinin sıkça olduğu yerdir. Bu nedenle Tebriz ve Urumiye Gölünü içine alarak güneyde Irak sınırındaki Kandil Dağı bloğunun da alınmasıyla bu sınır da doğal hatlara kavuşacaktır.
Gürcistan-Ermenistan sınırlarımızda Ahıska’nın kaybedildiği 1829 yılından beri sorunludur. Burada Kafkas hattına dayanılması bu bölgedeki sorunları hem Türkiye, hem de Azerbaycan açısından sona erdirecek bir durum yaratacaktır. Ülkeler tarihine baktığımızda, kuruluşlarını müteakip kuvvetlenip, ekonomik ve coğrafi olarak genişleme (işgal veya nüfuz alanı kazanma) yoluna gitmişlerdir. Bunların sonucunda jeopolitik alanda “Dünya Hakimiyet Teorileri” ortaya çıkmıştır. Bunlar uygulama alanlarına göre; Kara Hakimiyet Teorisi,Kenar Kuşak Teorisi,Deniz Hakimiyeti Teorisi, Hava Hakimiyeti Teorisi, Kuşatma Teorisi ve son olarak da Uzay Hakimiyeti Teorileridir.Bu teorilerin gelişen teknolojiler ve imkanlarla tek başına dünya hakimiyeti sağlayamadıkları görülmüştür. Mevcut teorilerin politika ve stratejinin sadece hareket tarzları sorusuna cevap bulduğu, diğer bütün alanlara cevap veremediği görülmüş ve ortaya “Güç Odakları Kuramı” çıkmıştır. Son dönemde egemenlik sağlamanın ana kaynağının güç olduğu görülmüştür. Politikanın uygulayacağı doğru hareket tarzlarına, diğer güçlerin coğrafi ve jeopolitik konumlarını da değerlendiren güç odakları kuramı, hangi coğrafi kesimde olursa olsun tüm ülkeler için geçerlidir.. Sonuç olarak, ülkelerin yalnızca hakimiyet teorilerini değerlendirme yapmaları doğru sonucu vermediğinden, ” Güç Odakları Kuramı” doğmuştur.
Güç odağı, yeterli etkinliğe sahip bir ülke veya uluslar arası anlaşmalarla kurulan, işleyen bir birliğin coğrafyasının ve diğer değerlerinin gücüne sahip bir birliktir. Bu yapı; “Ulusal, Bölgesel, Küresel ve Evrensel” seviyede olur. Bu günkü dünya devletlerinin durumuna baktığımızda, Türkiye’nin ulusal, Fransa, İngiltere vb.nin bölgesel, Rusya ve Çin’in küresel, ABD’nin ise evrensel (uzay dahil) bir güç odağı olduğunu görürüz.
Güç odağının durumuna “Sahip olunan coğrafi alanın genişliği,ülkenin coğrafi ve jeopolitik konumu,coğrafyasının sahip olduğu ekonomik değerler,kalabalık ve homojen nüfus,,mevcut kültürel birikim ve özellikleri,sosyal, ekonomik, politik ve askeri değerler,İmkanları ve yeterliliğinin ülkenin niyet ve maksadına uygunluğu, toplumun gerçeklik birikimi ve istekleri” etki eder. Burada esas olan güç odağının güçlendirilmesinde ve geliştirilmesinde en önemli husus milli güç unsurlarının ve jeopolitiğin dikkate alınarak stratejik seviyede bir milli hedefe yönlendirilmesidir. Bu milli güç unsurları ile coğrafyayı korumasının yanında güç odağı olunma isteklerine yön verecektir.
Güç odağı değerlendirmesinin başında “Jeopolitik Ortam Çalışması” gelir. Bu çalışmanın sonucunda; Hedef- Hareket Tarzları Ve Dış İlişkilerde Uygulanacak Esaslar ortaya konularak,siyasi otoriteye sunulur.Tespit edilen hareket tarzlarına göre doğru karar verilmesine yardımcı olunur. Böylece ulusal ve bölgesel güçler, küresel politikaların oluşmasında politik ve diplomatik girişimlerle küresel jeopolitik ortamın oluşmasında etki sağlanmış olur.
Jeopolitik ortam, her seviyedeki güç odağının oluşturduğu politik, egemenlik ve güvenlik ortamıdır. Bu ortamın sınırları, politik ve stratejik gelişmelerden etkilenilen sahanın dış sınırları diye tanımlanan, “Yakın Jeopolitik Ufuk” ve sınırlara bitişik veya yakın küçük stratejik gelişmelerden etkilenilen bölge veya ülke olarak tanımlanan “Yakın Jeopolitik Bölgeler” ‘den oluşur. Bu çalışmanın sonucunda; Bölgesel güç odaklarının değerlendirmesi belirginleşir, Jeopolitik ve jeostratejik ortamın belirlenmesi ve değerlendirilip yorumlanması ile bölgesel güç odaklarının imkan ve kabiliyetleri (özellikle ekonomik ve askeri güçleri) tespit edilir, imkan kabiliyet ile niyet ve amaçları da dikkate alınarak, olası temel amaç ve hareket tarzları belirlenerek izlenecek politikalar ortaya konulur. Burada dikkat edilmesi gereken konu incelenen ülkelerin stratejik seviyedeki milli hedefleri ile halkının bu hedefi destekleme durumudur (Örnek; Yunanistan için -Megali İdea, Ermenistan içinBüyük Ermenistan vb.). Buradaki tespitlerde ülkelerin kendi kendilerine yeterlilikleri çok önemlidir.
Güç odağı kuramının Türkiye’ye uygulanmasına gelince; ülkemiz ABD-ABRusya gibi 3 küresel güç merkezinin birleşme noktasındadır Bütün küresel güçlerin politikalarının güzergahında, hedefinde bazen de hareket noktasındadır. Bu coğrafyada zayıf, bölünmüş toplumların yaşama şansı olmaz. Türkiye bu coğrafyada askeri, ekonomik, sosyal, politik ve kültürel yönden güçlü olmak zorundadır Küresel güç olabilmesi için mevcut coğrafyasından daha büyük ve doğal sınırlara dayanan bir coğrafyaya sahip olmalıdır. Bu da yatay (nüfuz alanı) veya dikey (fetih) büyüme ile gerçekleşir.Güç birliği oluşturması için önünde NATO-ABŞANGAY YAPISI- İSLAM BİRLİĞİ gibi seçenekler olmasına rağmen, kültürel ve hars birliği nedeniyle Türk Dünyası ile bu birliği kurması daha kolaydır. Bu maksatla, bu ülkelerle askeri, ekonomik, kültürel, siyasi ve sosyal alanda daha sıkı işbirliği yaratılmalıdır.
Bu maksadın tahakkuku için,Türkiye’nin “Yakın Jeopolitik Ufku” ile “Küresel Jeopolitik Ufku”‘na bakmak gerekir. Bu ufuklar ülke gücünün şekillendirilmesi ve buna yönelik politikaların oluşturulmasına etki eden en önemli faktörlerdir. Yakın jeopolitik ufkunda; Balkanlar-Kafkasya-Orta Asya-Orta Doğu-Doğu Akdeniz ve bu bölgeye kıyısı olan Kuzey Afrika hattı ile Karadeniz yer alır.
Küresel seviyedeki ufkunda ise; Türkiye’yi etkileyecek her türlü bölgesel politik ve stratejik kararlar ile olayların gerçekleştiği bölgeler ve ülkeler bulunur. Burada bir sınırlama yapmak doğru olmaz. Türk Milli çıkarlarını etkileyen/etkilemesi muhtemel bölge/ülkeler bizim için “Küresel Jeopolitik Ufkumuz”‘dur.
Yapılacak planlamada ülkemiz için stratejik seviyede sorun alanlarının neler olduğu ve bunların çözümleri neler olmalı sorularına mutlaka cevap bulunmalıdır. Burada ülkemizin jeopolitik çıkar akslarının çatışmasından kaynaklanan jeopolitik sorunları olarak; Ege ve Yunanistan-Ortadoğu-D. Akdeniz ve buraya komşu coğrafyalardaki gelişmeler- Balkanlar-Kafkasya-Karadeniz ve Kırım-AfganistanHomojen nüfus yapısına menfi etkisi olan yurt içindeki sığınmacılar-Terör olayları ve onları destekleyen ülkeler sayılabilir. Nüfus yapısında yer alan diğer unsurlar dış güçlerce ülkemiz aleyhine kullanılabilme durumundadır.
Türkiye’nin mevcut coğrafyasından kaynaklanan stratejik sorunları ise; Ege ve Akdeniz’deki ana karaya yakın adalar, Trakya’da Istranca dağlarının bölünmüş yapısı, Kafkasya ve güney doğu sınırlarının insicamsız ve doğal olmaması,Trakya’nın dar olması nedeniyle boğazların savunulmasının tehlikede olmasıdır.Bu sorunlar ancak emniyet sağlayan arazi kesimlerinin ele geçirilmesi ile çözülür. Jeopolitik sorunlar ise sorun bölgelerinde kesin hakimiyet sağlama veya bu bölgelerle ilgili karar masalarında bulunulacak durum üstünlüğüne sahip olmak ile çözülür.
Türkiye’nin önce bölgesel, sonra küresel seviyede güç odağı olması için, önce coğrafyasından kaynaklanan sorunları çözmesi gerekir. Sonra bir güç kuşağı oluşturarak etki alanının genişletilmesi çalışmaları yapılmalıdır. Burada, oluşturulacak kuşak içerisinde yer alacaklarla aynı tarih, kültür,dil ve harsa sahip olmak çok önemlidir. bu da akla Türk devletleriyle oluşturulacak “Türk Kuşağı” ‘nı getirmektedir. Türk Kuşağı Projesi, Türkiye’nin bölgesel güç konumunu güçlendirip, bölgesel sistemde ve bölgesel dengede merkez rolünü üstlenmesi adına; coğrafi uzamındaki diğer doğal müttefik aktörlerini yaratıp, siyasi, ekonomik ve sosyokültürel olarak öne çıkarıp ve etkinleştirip, bu aktörlerle beraber barışın tesisinde, önleyici diplomaside, bölgesel düzenin ve istikrarın tesisinde rol alması üzerine kurulu bir projesidir. Türk Dış Politikasının vizyonel yaklaşımlarından birisi de, bölgemizin doğal müttefik aktörlerimizi; ulusal, bölgesel ve küresel güvenliğin sağlanması amacıyla, bölgemizde daha da güçlü-etkin kılmak ve bu aktörlerle birlikte hareket edebilmek, olmalıdır.
Türkiye’nin yakın ufkunda yer alan; Balkanlardaki Türk Dünyası, Kıbrıs Türk Devleti ,Suriye Türkleri ve Türk dostu diğer etniklerden çeşitli gruplar, Irak Türkleri ve Türk dostu diğer etniklerden çeşitli gruplar , İran Türkleri ,Azerbaycan, Kafkaslardaki Türk dostu etnikler, Kırım Türkleri, Rusya’daki Türkler, Gagavuz Türkleri, Ahıska Türkleri’dir. Bütün bu çevresel kuşaktaki Türk unsurların bir araya gelebilmesi, evrensel ölçekte sesini duyurabilmesi, organizasyon içerisinde ve stratejik olarak hareket edebilmesi sadece hükümetlerin veya Türk Dışişlerinin yapacağı bir iş değildir. Devletlerin dışında, çok ayaklı ve güçlü uluslararası organizasyonların kurgusu ve varlığı bu vizyon açısından vazgeçilemeyecek bir noktadır. Maalesef bizlerin en önemli eksiklerinden birisi de bu noktadadır. Milli düşünebilen, aktif, rasyonel okumalar yapıp politika belirleyebilen, işe yarar ve elle tutulabilir.
organizasyonlara imza atan, lobicilik vazifesini yürüten, siyaset-aydın-akademisyen-iş adamı ağına sahip yeterli sayıda sivil toplum örgütü bulunmamaktadır.
TİKATÜRKSOY gibi kurumların işbirliğinde veya işbirlikleri olmaksızın, özetle sadece sivil toplum kuruluşları önderliğinde olsa bile bu proje, yani Türkiye’nin jeopolitik eksenindeki doğal müttefik unsurları her anlamda ilişkilerini geliştirme projesi olan Türk Kuşağı Projesi, tamamlanabilir, başarılabilir. Bu sayede jeopolitikten kaynaklanan sorunlar ortadan kalkmış olur.
Yusuf ÇETİNKAYA
Em. Kurmay Albay
Reklam
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.