Unutmadık unutmayacağız
Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünün üzerinden (7) yedi yıl geçti ama hâlâ acısı taptaze. Sevilen insanlar geç ölüyor; fani varlıklarıyla dünyadan çekip gitseler bile hatıraları sevenlerinin sinesinde yaşamaya devam ediyor.
İyi işler yapmışsanız kolay kolay ölmezsiniz. Muhsin Yazıcıoğlu sevilen bir liderdi, cenazesine gösterilen ilgi, arkasında bıraktığı sevgi seli bunun en bariz ispatıdır. Hak edilmiş sevgiler var, hak edilmemiş sevgiler var. Hak edilmemiş sevgilerin muhatabı olanlar er geç bu ilgiyi kaybederler. Sevilmeyi hak edenler ise her gün biraz daha büyürler. Nice büyük sanılanlar öldükten sonra küçülmüş, nice küçük sanılanlar öldükten sonra büyümüştür.
İnsan hayatı sınırlı da olsa, gerçek ömür insanların sizi hatırladığı kadardır. Yazıcıoğlu daha uzun yıllar tebessüm eden çehresi, millet ile devlet meselelerinde gösterdiği kararlılıkla aramızda olacaktır. Yazıcıoğlu’nu büyüten bir iman ve dava adamı olması, satılık bir seciye taşımamasıydı.
O, hayatı pahasına hep inançlarının gereğini yaptı, milletini üç kuruşluk dünya için satmaya kalkmadı. Yazıcıoğlu, hiçbir zaman sözü başka, özü başka siyasetçilerden olmadı. Türk milleti ondaki bu doğruluk ve istikamet kararlılığını sezmiş ama bunu siyasal tercih hâline getirememişti. Yazıcıoğlu, siyaseti millet için yapan, aldığı oy miktarına rağmen asli görevinin başarmak değil dürüst olmak olduğuna inanan ender siyasetçilerdendi, gönlü, ülkesi ve milleti kadar büyüktü. Kavganın içinden gelen bir siyasetçi olmasına rağmen kavganın kötülüğünü söyleyecek, dövüştüğü insanlarla kucaklaşabilecek kadar olgun bir kişiydi.
“Allah’ın birliği ve Yüce Peygamberimizin risaleti dışında hiçbir mutlak hakikati tanımıyoruz.” diyecek kadar tartışmaya açık birisiydi. Gerek 28 Şubatta ortaya koyduğu cesur tavır gerekse de önüne konulan imkânları elinin tersiyle iterken gösterdiği fedakârlık bugün her kesimden insanın takdirle andığı bir durumdur.
Silahını millete çevirenlere ram olmadı, milletin kendisine verdiği yetkiyi cesaretle kullanmayı bildi. 28 Şubatta postmodern darbecilere, terör mücadelesi ve Kürt meselesinin konuşulmasında ortaya koyduğu cesur tavırla hep inanç ve tecrübelerinin emrettiği yerde durdu. Darbecilerle ve güç odaklarıyla halvete girmedi. “Namlusunu milletine çevirmiş tanka selam durmam.” diyerek milletinin yanında saf tutmuş ve gönüllerimize taht kurmuştur. Yazıcıoğlu’nu toplum tarafından sevimli kılan en büyük özellik mezhep, meşrep veya ırk siyaseti yapmamasıydı.
Topluma bütün bakan siyasetçilerdendi. Bazı insanlar vardır, hayatlarında da toplumu bölerler, ölürken de bölerler, ölümleri de hayatları gibi fitne saçar, bazıları ise Muhsin Yazıcıoğlu gibi, hayatlarında da, ölürken de birleştirirler. Bugün, toplumu renk ve desenlerine bakmadan kucaklayan, yaradılanda Yaradan’ı gören siyasetçilerin çokluğu en büyük özlemimizdir. Muhsin Yazıcıoğlu, siyaseti bir kavga aracı olarak değil, barış, birlik ve beraberlik aracı olarak görüyordu. Bunu kendi ifadesiyle şöyle dile getirmişti: “Bir hayalim var, başını örtenle, açanın aynı üniversitede yasaksız, kavgasız, kardeşçe yaşadığı bir ülke hayal ediyorum. Bir hayalim var, Kürt-Türkmen, Alevi-Sünni ayrımı olmadan, zengin-fakir ayrıcalığı görülmeden, imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir Türkiye istiyorum.” Onun bu hayalini gerçekleştireceğine, Türkiye’nin her rengiyle bütünleşeceğine olan inancım tamdır.
PKK’ya buğzetti fakat adıyla, sanıyla “Kürt” diye anmaktan çekinmediği Kürt kardeşlerine bin misli muhabbet gösterdi. O, çok arzuladığı birliği ölürken gerçekleştirdi. O, sayılacak değil, tartılacak adamdır, tabii, “özgül ağırlık” denilen şeyin terazisi varsa. Yazıcıoğlu, hayat felsefesini ölmeden kısa bir süre önce şöyle özetlemişti: “Bir saniyesine bile hâkim olamadığımız, hükmedemediğimiz bir hayat için, bir dünya için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur. Düz yaşayacağız, düz yürüyeceğiz, düz duracağız.” O, adamlığına, ideallerine, istikamet sahibi oluşuna, dik duruşuna şahit olduğumuz, düşündüğü gibi yaşayan, yaşadığı gibi de ölen bir siyasetçiydi. O “Muhammedül emin”in bu çağa ve bu topraklara yansıyan ışığı gibiydi.
O, Türk sağının ortak paydasıydı. O, milletinin derin sesiydi. “Bir kar tanesi olsam Mekke’ye düşmek isterim.” diyen, cenazesinde herkesin samimi olarak hakkını helal ettiği bir Müslüman’dı. Hayat, hepimiz için fanidir. Bir gün biz de bu fani âlemden beka âlemine göçeceğiz. Önemli olan, ardımızda duaları çekecek iş ve icraatları bırakmaktır. Onun hayali, problemlerini çözmüş, kucaklaşmış, demokratik geleneklerini oluşturmuş bir Türkiye idi. Türk siyasetinin geleceğinin, milletin hukukuna sahip çıkan, demokrasiyi özümseyen, darbeler karşısında milletin namusunu ortada bırakmayan siyasetçilere bağlı olduğunu bir defa daha vurgular, Yazıcıoğlu’nun bize bıraktığı bu anlayışın siyasette çoğalmasını, yaygınlaşmasını diler, onu rahmetle anıyorum.
SÜLEYMAN SOLMAZGÜL
|
ZİYARETÇİ YORUMLARI
BİR YORUM YAZ