27.12.2024 -Türkiye Son Habercilikte Son

VATİKAN, OPUS DEİ, FETÖ VE AYASOFYA

VATİKAN, OPUS DEİ, FETÖ VE AYASOFYA

VATİKAN, OPUS DEİ, FETÖ VE AYASOFYA

Vatikan, bir devlet olmanın yanı sıra ticaretin, siyasetin,
misyonerliğin ve hedef ülkelere karşı her türlü entrikanın planlanıp
uygulandığı bir yerdir. Burada karar organı olarak, “Cizvit-Opus DeiMalta Şövalyeleri Örgütleri” ile başlarında bu örgütlerin onayı ile seçilmiş
bir papa bulunur.

Opus Dei (Tanrı’nın Yolu), 20 Ekim 1928’de Madrid’te kurulmuş bir
örgüttür. Vatikan içerisindeki karar mekanizmalarında etkili olan bu
örgüt, Vatikan’ın 1950’lerde alıp,1965 ‘de “Dışa Açılma Stratejisi”
kapsamında kabul ettiği “Hoşgörü-Dinlerarası Diyalog-İbrahimi Dinler
Birliği” politikasının Türkiye dahil, dış ülkelerde uygulayıcısıdır. Vatikan
aldığı bu kararda ” Hristiyan mezheplerinin yönlendirilmesi ve özellikle
Orta Doğu ülkeleri, Türkiye ve Türk cumhuriyetlerinde Hristiyanlaştırma”
uygulamasını daha da planlı hale getirmiştir.

Örgüt, diğer ülkelerde kendine hizmet edecek olan iş adamlarını,
gazetecileri,doktorları,yazarları,avukatları,resmi üst düzey yöneticileri ve
siyasetçileri kazanma, bunların medya tarafından desteklenmesini
sağlayarak ünlü olmalarına yönelik uygulamalar yapmış ve yapmaktadır.
Ayrıca bu şahısların diğer ülkelerdeki kendileri gibi olan şahıslarla ilişki
kurmaları için “Diyalog ve Hoşgörü” toplantı/konferans/seminerleri
düzenlemektedir. Bu grupların kendi bölgelerinde “Escriva Preletür-Dini
Yetkili” olmalarını sağlamışlardır.

Bu çalışmalar kapsamında Opus Dei dünyada 200’den fazla büyük
gazete,196 radyo, 144 TV ve kablolu yayın ile çok sayıda uluslararası
ticaret şirketine sahiptir. Bu şirketlerin Türkiye’de de iş ve ticaret ilişkileri
olan çok sayıda özel şirketler vardır.

Vatikan’daki karar mekanizmalarında özellikle askeri ve strateji
alanında etkili diğer örgütler “Cizvit”ler ve Malta Şövalyeleri”‘dir.
Cizvitler, özellikle Avrupa Parlamentosunda çok etkilidir. Avrupa’da
Alman CDU/CSU, İsviçre’de CUP (Hristiyan adlı partiler) ile çok sayıda
işçi ve öğrenci kuruluşlarını maddi olarak desteklemektedir. Türkiye’nin
AB’ye kesinlikle alınmayacağı kararı Vatikan’da alındığından, Türkiye ile
ilgili alınan her türlü aleyhte kararın arkasında, AB karar
mekanizmalarında yer alan bu örgütler in desteklediği partiler ve şahıslar
bulunmaktadır.

Burada yeri gelmişken AB’den ve kuruluşundan bahsetmek ,
bizdeki AB mankurtları için iyi olacaktır. Halen 27 üyesi bulunan bu
kuruluşun bayrağındaki 12 yıldızın kaynağının bilinmesi lazımdır. Bu
bayrak AB’nin temellerinin atıldığı tarihlerde 1955 yılında zaten hazırdı.
AB’yi önce 6 ülke kurdu. Sonra 8 ülke, daha sonra ise 12 ülke oldu. Bu 8
ülkenin üst düzey yöneticilerinin hepsi “Tapınak Şövalyeleri” tarikatına
mensuptu. Bu gün ise, 27 üyesi var ama yıldız sayısı hep 12 olarak kaldı.
Bu yıldızlar; İncil’in tanıttığı 12 kapılı yeni dünya düzenini, 12 Bethlehem
Yıldızını, İsrail’in 12 kabilesini, Meryem’in 12 yıldızını,12 havariyi ve
AB’nin yarı resmi monogramı olan köşeli haçları temsil etmektedir.
Temeli Hristiyan esaslarına dayalı bu birliğe bir İslam ülkesi olan
Türkiye’nin alınması tamamen hayaldir.

Vatikan’ın 1965’de aldığı karar kapsamında Türkiye’ye yönelik
olarak; Hristiyanlaştırma çalışmaları özellikle Kürtlerin
Hristiyanlaştırılması ve sözde haklarının savunulması ve oluşturulan
terör örgütleri vasıtasıyla ülkenin istikrarının bozulması ile TSK’ya yönelik
hakaret ve kumpaslar kurularak TSK’nın çökertilmesi konuları
uygulanmış ve uygulanmaktadır. Türkiye düşmanlarının yurt dışına
kaçırılması,onlara yurt dışında uygun ortam ve vatandaşlık sağlanması
yönünde örgütün destek çalışmaları vardır. Bu faaliyet kapsamında
bütün ülkeler tarafından resmi düzeyde terör örgütü olarak tanınan
PKK’nın örtülü/açık olarak desteklenmesi, bu örgüte müzahir şahıslara
her alanda kolaylık sağlanması temelde Vatikan ve destekçileri
tarafından yapılmaktadır.

Malta Şövalyeleri örgütü, eski Tapınak Şövalyelerinin devamı olan
Rodos Şövalyelerinin torunlarıdır. Osmanlı’nın Rodos’u fethetmesi ile
buradan Malta’ya kaçmışlar halen Malta Cumhuriyeti içerisinde özel
anlaşma ile ayrı devlet olarak faaliyet sürmektedirler. Aşırı Türk ve İslam
düşmanlığı ile tanınırlar.

Bahse konu üç örgütte doğrudan papa’ya karşı sorumludur.
Hristiyanlaştırma faaliyetleri kapsamında, kontrollerindeki medya ve
meşhur ettikleri şahıslar (Mankurtlar) vasıtasıyla kültürü,inancı ve
gelenekleri yıkarak yoz ve kültürsüz bir toplum oluşturma çalışmaları
yapılmaktadır. Bu faaliyetin bilimsel adı “Kültür Savaşı ve Psikolojik
Savaş”‘tır. Hibrit (Melez) Savaş enstrümanları arasında yer alan ve
doğrudan milli güç unsurlarından olan milletin kültür, inanç ve psikolojik

değerlerine yönelik saldırılar , günümüzde de artarak devam etmektedir.
Bu faaliyetlere karşı halkımızı aydınlatmak, bu tuzaklara düşmelerini
önlemek için Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’na çok iş
düşmektedir.

Neden Türkiye bu yıkım planlamasının başında yer alıyor? diye
sorduğumuzda, karşımıza Kudüs’ün kurtarılması, haçlı seferlerinin
durdurulması ile başlayıp,İstanbul’un alınması ve Avrupa ortalarına kadar
uzanan Türk başarılarıyla hesaplaşma konusunun olduğunu görürüz.
Türk başarılarına karşı oluşan bu kin, son Bizans İmparator
hanedanlığı (Paleologlar) mensubu olan bir şahsın 11 Şubat 1869’da
dönemin papasına başvurarak kendisinin Bizans tahtının yasal varisi
olduğunu onaylatması ile değişik bir duruma girmiştir. Şahıs, kendini
“Prens Giovanni Antonio Loscari Paleolog- Bizans tahtının varisi” olarak
Vatikan’a (Papa 9. Pius) kabul ettirmiştir. 1869 tarihinde İngilizlere
başvurarak “İngiliz Asalet Siciline”, 27 Mart 1869’da İtalya vasıtasıyla
“Roma Hükümdarları Altın Siciline” kayıt ettirmiştir. Bahse konu şahıstan
sonra varisleri ve destekçileri bunlarla yetinmeyerek, 3 Temmuz 1961’de
ABD Florida mahkemesinde kimliğini onaylatma, 14 Kasım 1990’da
Londra “Collage Of Arms” (Asalet Kaydı)’dan asalet kaydı alma,
16 Nisan 1991’de Fransız mahkemesine onaylatma ve son olarak da
23 Haziran 1997’ Rusya Naipliğini açarak 24 Temmuz 1997’de Rus
mahkemesine onaylatma işlemlerini yapmıştır. Halen 1918 doğumlu,90
yaşları civarında ve mason olan sözde Bizans tahtının varisi Fransa’nın
İtalya sınırında yaşamakta olup, tam ünvanı; 3. Henri, Bizans İmparatoru,
Konstantin Tahtının Yasal Varisi, Yeni Roma, Bizans, Tesalya ve
Kudüs’ün Kralı, Asya Yıldızı Tarikatının Büyük Üstadı”‘dır. Bu şahıs
halen bahse konu örgütler ve papa tarafından desteklenmektedir.
Vatikan bunlarla yetinmeyerek Türkiye’de başkenti İstanbul olan
“Gül Ve Haç Örgütü” (Gül Ve Haç Kardeşliği Örgütü ile Manevi
Cihazlanma Derneği- Morel Rearmanent – Mont Pelerin Society (MPS)
(MRA)’nü kurdurmuştur. Bu örgüt MS 46 yılında kurulan ORMUS (inisiye
edilenler tarikatı veya tekris edilenler tarikatı) isimli tarikatı ile İngiltere’de
1929 yılında Rahip Frank Buchman tarafından kurulan Türk ve İslam
düşmanı bir yapıdır. Dünyanın en gizli Protestan, Gnostik, masonik
örgütü olup, her 108 yılda bir dünyaya yön vermeye çalışır.

 

Örgütün İstanbul’u seçmesinin bir diğer nedeni ise; gökyüzünde kesişen enerji
akımlarıdır.. Bunlara radyo akımları deniyor. Dünyanın etrafındaki bu
radyo dalgalarıyla insan temas kurabilirse bilincin çok yükseğe çıktığına
inanıyorlar. Dünyada böyle yedi bölge var ve bunlardan birinin İstanbul
olmasıdır. NATO,Birleşmiş Milletler,Dünya Bankası gibi uluslararası
örgütleri kurmuşlardır. Masonlarla, Sion tarikatıyla organik bağları vardır.
İllüminati 1790 dan sonra Gül ve Haçın içine girmiştir. Gizli amaçlarına
yönelik olarak İstanbul’da bir çok “…. Güzelleştirme Dernekleri” kurdular.
Bu örgütün hedeflerinden birisi Fener Rum Patrikhanesine FatihFener-Balat ve Ayasofya’yı da içine alan alanda Vatikan benzeri bir yapı
kazandırmaktır. 1958 yılında dönemin başbakanı Menderes’ e de bu
teklif ile gitmişlerdir. Bu maksatla günümüze kadar uzanan faaliyetlerine
bir plan kapsamında devam etmektedirler. Haritada yer alan ve
Patrikhane’ye verilmesi planlanan Ayasofya’nın fetih hakkı ve vakıf
senedine uygun olarak tekrar cami olarak kullanıma açılması örgütlerin
Patrik Devleti kurma hedefine büyük bir darbe vurmuştur. Bu yer ile ilgili
yapılan eleştirilerin başında gelen dünya mirası lafını söyleyenlere
Osmanlı Avrupası’ndaki kiliseye çevrilen veya yıkılan cami ve diğer
eserlere bakmalarını tavsiye ederim.

 

 

 

 

Günümüzde Türkiye’nin Hristiyanlaştırılması ve yıkılması
çalışmaları İngiliz ve Alman kiliselerine verilmiştir. Alman kiliseleri
özellikle Alman devleti ve gizli servisinin kontrolünde olan vakıfları
aracılığı ile bu faaliyeti yürütmektedir. Bu vakıfların ana faaliyet alanı

Türkiye ve İran olarak tespit edilmiş, bu ülkelerde özellikle milli
düşüncede olan şahıslarla, ölümleri halinde ülkemizi yurt dışında zorda
bırakacak konumdaki kişilere yapılan suikastların yanı sıra her türlü yıkıcı
ve bölücü örgütlerle ülke içerisinde uygulanan Hibrit Savaş
uygulamalarının arkasında bu vakıflar ve Alman gizli servisi
bulunmaktadır. Bunlar vasıtasıyla insan hakları, ifade hürriyeti, basın
özgürlüğü, demokrasi vb. sloganlar ile ülke hassasiyetleri kaşınmaktadır.
Sosyal medya, sahte hesaplarla kamuoyunu etkilemek maksadıyla,
bahse konu yapılar tarafından kara ve gri propaganda aracı olarak etkili
şekilde kullanılmaktadır. Bu nedenle bahse konu vakıfların ve onların
desteklediği kişi, kuruluş ve derneklerin ülkemizdeki faaliyetleri
yasaklanmalıdır.

Bu vakıflar;
– Friedrich Ebert Vakfı ;Sosyal Demokratlar (FAALİYET ALANI; HEDEF
ÜLKEDE KULLANACAĞI YANDAŞ STK’LAR KURMA)

– Konrad Adenaur Vakfı ; Hristiyan Demokrat (FAALİYET ALANI;
TÜRKİYE, ÇUKUROVA BÖLGESİ)

– Heinrich Böll Stiftung Derneği ; Yeşiller Partisi (FAALİYE ALANI;
TÜRKİYE, GÜNEYDOĞU BÖLGESİ)

– Friedrich Naumann Vakfı ; Hür Demokratlar/ liberaller

– Rosa Lüxemburg Vakfı ; Sol

– Körber Vakfı, Alexander von Humboldt Vakfı, Hans Seidel Vakfı

– Alman Orient Enstitüsü, Goethe Enstitüsü, Alman Kültür Merkezi, Georg Eckert Enstitüsü, Fian Örgütü’dür.

Bölücü başının Suriye’den kaçmasından sonra kaldığı ve NATO
müttefikimiz olan İtalya’da bulunmasını sağlayan yine bu örgütlerdir.
İrtibatlarını Vatikan’ın örgütlerinin üyesi, o dönem senatör olan İtalya
eski cumhurbaşkanı Francesco CASSİGRA sağlamıştır.

Bu örgütler, hedef ülkelerde istihbarat dünyasında “kuş yumurtası
üretmek” diye tanımlanan yöntemlerle kendine yandaş mankurtlar
üretmektedir. Bahse konu kuş yumurtası, hedef ülkede yetenekli ama
geleceği olmayan zayıf karakterli, devşirilmeye müsait gençleri bulup
çalıştığı alanda medya dahil her türlü destekle parlatılıp, ülkede sözü
dinlenen bir şahıs haline gelmesi sağlanır. Kamuoyuna tanıtılır ve artık
kuluçka dönemi bitmiştir. Ülkenin zor günlerinde bu kişiye radikal
açıklamalar yaptırılarak iktidarın zor durumda kalması sağlanır. Bu
açıklamaları diğer kuş yumurtasından çıkanlar ve sahte sosyal medya
haberleriyle desteklenerek bir algı oluşturulur. Bahse konu yumurtalar
o ülkede çeşitli mesleklerde (özellikle öğretim üyeleri arasında) aydın,
kanaat önderi vb. şeklinde tanınırlar. Bunları tanımanın en kolay yolu,
söylemleri ile Türk Milli çıkar ve hedeflerinin karşılaştırılmasıdır.
FETÖ ise, bahse konu örgütlerle içi içe bir yapıdır. Örgüt yapısına
baktığınızda Opus Dei gibi olduğunu görürsünüz.

 

Vatikan’ın 1950’lerde alıp,1965 ‘de “Dışa Açılma Stratejisi” kapsamında kabul ettiği “HoşgörüDinlerarası Diyalog-İbrahimi Dinler Birliği” politikasını sloganlaştırmış,
ülkeyi kontrol edebilmek için iktidarların popülist politikalarından
faydalanmış ve yönetimin sinir uçlarına kadar sızmıştır. Bu örgütün başı
ve militanlarına ait suçları ile ilgili her türlü belge verilmesine rağmen
iadelerinde başarısız olunmasının arkasında işte yukarıda bahsedilen
örgütler vardır. FETÖ mensupları bu örgütlerce korunmakta ve her türlü
maddi ihtiyaçları karşılanmaktadır. Bu örgütlerin inançlı insanlarımızı
kullanmak için diğer tarikat ve cemaatlere sızmaları, tarikat ve
cemaatlerin karar mekanizmalarında yer almaları kaçınılmazdır. İkinci bir
FETÖ vakası olmaması için devletin sinir uçlarında görev alacak şahıslar
bu yönüyle çok iyi araştırılmalıdır. Devlette görev alacak şahısların bir
kişi veya kuruluşa değil, devlete ve Türk Milletine biat etmesi önemlidir.
Verilecek görevlerde,”İşi Ehline Verin.” emri ilahisi mutlaka
uygulanmalıdır.

Sonuç olarak; tarihten gelen ve genetiklerine işlemiş Türk ve İslam
düşmanlığı ile hedeflerine koydukları ülkemize yönelik her türlü siyasi,
sosyal, ekonomik,askeri ve kültürel alanlar dahil, millet psikolojisini
yıkma çalışmaları, Hibrit Savaş metodolojisi ile planlı,bilinçli ve tek
merkezden yönetilmektedir. Bu sayede hem dışarıdan hem de içerideki
kuş yumurtaları ile millet olma özelliklerinin yıkılarak düşünmeyen,
sorgulamayan, kültürsüz, yoz , milli tarih ve davalara yabancı kendilerine
hayran bir nüfus oluşturularak kontrol sağlanmak istenmektedir. Bahse
konu odakların kuvvetli bir Türkiye istemedikleri bir gerçektir. Bunu da
ülkemizin hassasiyetleri üzerinde ameliyatlar yaparak sağlayabilirler.
Bunların Türkiye’ye yönelik fitne kazanları kaynamaktadır.

 

 

Burada hükümetlere düşen görev, bunların her eylemine misli ile mukabele ile,
bu eylemlerin olmadan ön alınmasını sağlayacak proaktif bir planlama
ve uygulamanın yanı sıra, milli tarih ve şuurun geliştirilmesi, milli birliğe
önem verilmesi, Anadolu coğrafyası için lüzumlu olan ve jeopolitiğin
güvenliğini sağlayarak bölgesel güç olma yeteneğini kazandıracak
coğrafyalardaki Türk Milli hedeflerinin gerçekleşmesinden asla taviz
verilmemesidir.

Yusuf ÇETİNKAYA

Em. Kurmay Albay

Reklam
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.