TürkiyeSON - 29.03.2024 -

HADİ DAYI

HADİ DAYI

1954 yılı sonlarında çok sevdiği eşini kaybeden Hadi Çekirdek, o yıldan dünyasını değiştirinceye kadar hiç evlenmemiş, eşini kaybettikten sonra kendini defin ve hayır işlerine adamış  ve de kendinin tuttuğu çeteleye göre 27100 kişiyi defnetmiştir.

         Bu dalda bir dünya rekoru var mıdır bilmiyorum ama olsaydı herhalde, Hadi Dayı açık ara farkla Guiness rekorlar kitabına girerdi.

         Onun bir başka dünya rekoru da muhtarlığıydı. Dile kolay, neredeyse bir ömür muhtarlık yapmıştı evet, 55 yıllık bir muhtarlık serüveninden bahsediyorum.

         O kadar iyi niyetli, o kadar güleryüzlü, o kadar yardımsever ve bir o kadar da mütevazı bir kişiliğe sahipti ki bunun sonucu olarak da bir değil iki değil dile kolay tam ellibeş yıllık bir muhtarlık macerası…

          Muhtarlıktan emeklilik hak edilse iki kez emekli olurdu Hadi Dayı!

          Çok saygı duyduğum, Malatya’nın eski günlerini dinlemekten çok zevk aldığım, onun da beni çok sevdiğini hissettiğim bir büyüğümdü.

          Evindeki odası sanki küçük bir müzeydi. İsmet İnönü ile akraba olmaktan gurur duyar ve bunu her fırsatta dile getirirdi.  Hiç unutmuyorum İsmet İnönü ve tarih kokan resimlerle kaplı odasında sohbet ederken enteresan bir şey gördüm. Sepete benziyordu ama bildiğimiz sepetlerden değildi. Zembil olduğunu söylemişti bana.    

          Turgut Özal’ın başbakan yardımcılığı sırasında Malatya’ya gelişinde, Hadi Dayıyı arayarak, babamın mezarını ziyaret etmek istiyorum ama mezarı bilmiyorum, bana yardımcı olur musunuz dediğini ve Özal’ı babasının mezarına götürdüğünü övünerek anlatırdı.

           Her karşılaşmamızda ve her vedamızda bir emrin var mı derdi, ben de estağfurullah Hadi Dayı, böyle söyleme emir ne demek, derdim ama bir daha ki sefere yine aynı. Bu mütevazılığıyla beni hep mahçup duruma düşüren biriydi.

           Şehir mezarlığının hizmete girmesinden önce cenaze işleri başlı başına meşakkatli bir işti. Mezar yerinin tespit edilmesi, mezarın kazılması, mezar yerinin hazırlanması, sal taşlarının alınması, kefen temini, hocanın ayarlanması vs bu gibi işlemler acılı insanları zorlayan şeylerdi.

           Fakat siz Hadi Dayı’ya haber verdiğinizde bütün bu işlemleri tere yağından kıl çeker gibi halleder, defin sırasında da her zaman taşıdığı çantasından çıkardığı lacivert tulumunu giyerek, mezara iner ve mevtayı dinimizin emrettiği kurallarla, sağ tarafına yatırır, sal taşların dizer ve yukarı çıkardı. Defin işleri bittikten sonra her definden sonra söylediği gibi; 

        -“Cenaze sahipleri burada dizilsinler, baş sağlığı burada verilecek, gitmek isteyenler yine evine gitsinler” 

diyerek dağılmadan önce son görevini de böylelikle yerine getirir ve mezarlıktaki düzen ve intizamı sağlardı.

              Namazlarını kıldığı Hamidiye camisinde de düzen sağlama görevini Hadi Dayı üstlenmişti, her namazda onun, 

           -Ön taraf boş, ön safları doldurun,

           -Cep telefonlarınızı kapatın, 

           -Ayakkabılarınızı ayakkabılıklara koyun, diyen sesini mutlaka duyardınız. 

            Bu kadar enerjiyi nereden alıyordu, hiç mi yorulmuyordu hala anlamış değilim.

            Belediye başkan vekilliğim döneminde programın çok yoğun olduğu, o toplantıdan öbür toplantıya gittiğim ve çok yorulduğum günlerde, her gittiğim toplantıda da Hadi Dayıyı görmeme rağmen, hiç bir yorgunluk emaresi görmezdim.

            Hadi Dayının misyonunu İstanbul’da devam ettiren baba dostum, kıymetli ağabeyim Kadir Eriş, bu misyonu Hadi Dayıdan devraldığını, Hadi Dayının bu işi benden sonra sen yaparsın diyerek kendini yüreklendirdiğinden bahisle, Vehbi Koç, Sakıp Sabancı, gibi birçok ünlüyü defnettiğini ve bu sayının 3000 i bulduğunu anlatmıştı.

            Hadi Dayının yaptığı definlerden dolayı, bazı hikayeler anlatılmaya başlanmıştı.

            Evin kapısını açan çocuk Hadi Dayıyı karşısında görünce, çığlık atarak içeri kaçar ve babasına Azrail geldi baba diye seslenir.

           Bu ve bunun gibi kimi doğru kimi yakıştırma hikayeler. Ben size birebir yaşayan birinin hikayesini anlatayım;

            Arkadaşım Hamit Tekgül’ün kıymetli eşi Emel Tekgül anlatmıştı, 1979 yılında Malatya’ya gelen Emel Hanım, tabii olarak Hadi Dayıyı tanımaz. O dönem cenazeler kamyon sırtında taşınır, cemaat kamyonun arkasına biner, şöför mahalline de cenaze sahibiyle Hadi Dayı binerdi. Malatya daha küçük o zamanlar sık sık cenaze kamyonuyla karşılaşmak mümkün. Emel Hanım da her gördüğü cenazede Hadi Dayıyı görünce kafasında ister istemez bir imaj oluşmasına engel olamaz.

             Emel Hanım o dönem Kız Enstitüsü’nde henüz öğretmen, daha müdür olmamış. Bir sabah okula gittiğinde, koridorda Hadi Dayıyı görünce beyninden vurulmuşa döner. Koşarak müdürün odasına gider ve kekeleyerek 

            – Kim öldü, çabuk söyleyin müdür bey kim öldü? 

               Müdür şaşırmıştır

             -Ne ölmesi Emel hanım, kimse ölmedi.

             -Ama onu gördüm, o burada!…

              Konuyu anlamıştır müdür, Emel Hanımın o diye bahsettiği kişinin Hadi Çekirdek olduğunu ve okul aile birliği başkanı olduğunu anlatır da Emel hanım rahatlar.

              Vay ki vay, o kadar üzgünüm ki, eskilerden birşeyler dinlediğim bir değerimiz daha göçtü, bir devir daha kapandı.

               Hadi Dayıma, genç yaşta göçen eşine, yine genç yaşta elim bir olayla aramızdan ayrılan oğlu Cengiz’e rahmet diliyorum,

                Geride kalan oğlu Şahin ve kızına uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum.

                Malatya’lılar, sizlerin de başı sağolsun.

                Yine bir değerimizi andık, sizlere de hatırlattık.

                Selam olsun Malatya’mın güzel insanlarına…

 

Reklam
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.