04.12.2024 -Türkiye Son Habercilikte Son

“Kişiliklerimizi Benzetmeye Çalışmak Yerine Değerlerimizi Uyuşturmaya Çalışmalıyız”

“Kişiliklerimizi Benzetmeye Çalışmak Yerine Değerlerimizi Uyuşturmaya Çalışmalıyız”

Malatya Türk Ocağı olarak her hafta düzenlemiş olduğumuz sohbet programımızı bu hafta da gerçekleştirdik. Rabbimize şükürler olsun.
Bu hafta İnönü Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Tikici hocamızı misafir ettik. Hocamız eşsiz anlatım üslubu ile katılımcılara kuşaklar arası değer farkılıkları ve çatışmaları ile ilgili bir sunum yaptı. Kalabalık bir dinleyici gurubu tarafından ilgiyle takip edilen program sonrası soru-cevap faslına geçildi.
Hocamız kısaca şu konuların altını çizdi;
“Genel olarak değer; “insan davranışlarını belirleyen, yöneten, yönlendiren, onların temelinde yatan ilkeler” olarak tanımlanabilmektedir. Farklı bir yaklaşımla de değer, “kutsallığı olan, kutsallık atfedilen” bir kavram olarak da tanımlanabilir.
Değerler, bireylerin yaşadıkları yıllar boyunca karşılaştıkları toplumsal olaylar ve çevresel faktörlerin etkisiyle oluşmaktadır. Doğruluk, ahlakilik, etiklik, erdemlilik ve namuslu olma gibi kutsallık atfedilen değerler, onlara sahip olunduğu takdirde insanı yüceltmekte; bunlara sahip olmayanlarla kıyaslığında ona bir ayrıcalık kazandırmaktadır.
Türk toplumunda “değer” kavramının karşılığı “Töredir”. Töre, (İl) devlet de dahil her şeyin üstündedir. Onun için; “İl gider töre kalır” denilmektedir. Yani Bir millet töresini yitirmemiş olmak kaydıyla kurduğu Devlet yıkılsa da yenisi kurulabilir ancak töresini yitirmiş millet Devlet kurma ve yönetme refleksini de kaybeder. Bu nedenle Türk toplumunda adeta kutsallığı olan bu kavramın bilinçli olarak yıpratıldığını ileri sürenler de vardır. Mesela “töre cinayeti “ adı altında işlenen vahşetin tanımlanmasında “töre” kavramının kullanılmasının tesadüfi olmadığı ileri sürülmektedir.
Orhun Abidelerinde “…Türk, Oğuz beyleri, milleti işit: Üstte gök basmasa altta yer delinmese Türk milleti ilini, töreni kim bozabilecekti? Türk milleti vazgeç, pişman ol. Disiplinsizliğinden dolayı kağanına, hür ve müstakil iyi iline karşı kendin hata ettin, kötü hale soktun…” denilmektedir. Yusuf Has Hacip 11.yüzyılda “İnsan çok-İnsanlık yok” derken yakın zamanda Necip Fazıl “Bir şey koptu benden, bir şey-Her şeyi tutan bir şey” diyerek değer kaybı denilen kavramın günümüze has bir şey olmadığını belirtmektedirler.
Geçmişten olumlu değer örneklerimiz mevcuttur. Bunlara örnek olarak şunları gösterebiliriz;
Sadaka Taşı (İstanbul’da 18. ve 19. yüzyılda yabancı seyyahların tespit ettiği 173 sadaka taşı var)
Yitik Taşı
Minaresiz Dabakhane Camileri
Ormana odun kesmeye gidenlerin “yaş ağaçlar üzülmesin-ağlamasın” diye baltalarını kumaşa sarmaları
Mukaddes topraklarda demiryollarının kadifeye sarılması
Gıybet Vakfı: Osmanlıdaki 220.000 vakıftan birisidir. İnsanların bilerek-bilmeyerek yaptıkları gıybetlere kefalet olması amacıyla yapacakları hayırları toplayan vakıf.
Günümüzden de olumlu değer örneklerine şunları örnek gösterebiliriz;
Soma faciasında yaralı olarak kurtarılan bir işçi sedyeden ambulansa aktarılırken “çarşaf kirlenmesin” diye yaralı haliyle çizmesini çıkartmaya çalışıyor.
Yine Soma faciasında kardeşini kaybeden bir işçi kardeşinin cesedini madenden çıkarırken kullanılan battaniyeyi cenazeyi defnettikten sonra Kızılaya iade etti.
Pekin’de bir otobanda 50 şeritli yolda 10.000’lerce araç tüm şeritleri doldurmuş vaziyette seyahat ederken trafik tıkanır. Ancak her araç kendi gişesinin şeridinde sırasını bekler ve tek bir araç bile sırayı bozmaz; şerit dışına çıkmaz. Çok kısa sürede trafik açılır.
İzmir-İstanbul arasında yeni inşa edilen otobanda bir köprü inşa edilmektedir. 2015 mart ayında Hava şartları nedeniyle bu köprüyü tutan halatlardan birisi kopar. İnşaatın Japon mühendis kendisini bu kazadan sorumlu tutar ve “kazada ölen ya da yaralanan olmamasına” rağmen bir not bırakır ve intahar eder.
Günümüzden olumsuz değer örneklerine misal verecek olursak şu örnekler öne çıkmaktadır; 1)Cumhurbaşkanının da katıldığı ödül töreninde, mücevherat sektörü ‘ihracat şampiyonu ’Reza Sarraf’a ödülünü Bakan Nihat Zeybekci ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuşun verdiğini gösteren fotoğrafa aynı dünya görüşüne sahip iki gazeteciden gelen iki zıt yorumu gösterebiliriz. Numan Kurtulmuş ‘çok üzülmüş olup; “Bu arkadaşa ödül verileceğini önceden bilseydim o karede bulunmazdım. Bu karenin ortaya çıkmasından en çok ben rahatsız oldum. Durum ‘de facto’ olarak gelişti”, Bakan Zeybekci, “Adı geçen şirketin yönetim kurulu başkanını daha dün gördüm, simaen de bilmem. Oradaki listeyi belirleyen devlet değildir, sektör seçmiştir”, Türkiye İhracatçılar Meclisi; “Plaketler kişilere değil firmalara verilmektedir” demesine rağmen Abdulkadir Selvi: “Rıza Sarraf bir simge oldu. Doğru ya da yanlış, yolsuzluğun simgesi oldu. Toplum onu öyle gördü. Milletle dalga geçilir gibi Rıza Sarraf’a plaket veriliyor. “Oldu olacak Rıza Sarraf’ın heykelini dikin dört bakanı da seçim afişi yapın olsun bitsin bu iş” derken, Ali Karahasanoğlu “Reza; Türkiye’nin parasını cebine atmamış, Türkiye’ye para kazandırmıştır” “Hele hele bu ülkede kadın vücudu satarak zengin olan Manukyan’a vergi rekortmeni ödülü verilirken, sessiz kalanlar Reza’ya itiraz ederlerse “Hoştun ordan” derim..” diyebilmiştir.
2)Yine bir milletvekili “Hürriyet Gazetesine” yapılan saldırı eyleminin başında yer alıyordu. Eylemi savunuyordu ve eylem ile ilgili olarak; “dokunduk, dokunacağız” beyanında bulundu. Bu kişi 1 Kasım seçimlerinde parlamentoya giremedi ancak yeni hükümette “gençlik ve spor bakan yardımcısı” olarak görev aldı.
3)2015 Ramazanında Urfa’da iftar sofrasında iki aile “miras” nedeniyle kavga etti ve baba-oğul öldürüldü.
4)Sahte evrak düzenlemekten kesinleşmiş hapis cezası bulunan bir milletvekili aday adayının 2015 seçimlerindeki sloganı “referansım Allahtır” şeklindeydi.
5) 2014yıında G.S ve Real Madrid geliri “soma şehitlerine” bırakılmak üzere dostluk maçı yaparlar. Ancak maçın geliri hedefine ulaştırılmaz.
6) İstanbul Küçük çekmecede Atakent Kız İmam-Hatip Lisesinde öğrenciler ve veliler “silahlı-bıçaklı kavga yaptılar; bir kişi yaralandı.
7) İktidar partisinin bir milletvekili 2013 yılında TBMM’de çıkan kavgada muhalif milletvekillerine uçan tekme atar ve bu enstantane TV ekranlarında yayınlanır. Aynı vekil ertesi günü Malatya’ya geldiğinde havaalanında partililerce davul-zurna eşliğinde kalabalık bir konvoyla karşılanır. Çılgın kalabalık vekile tezahürat yapar.
8) 2015 yılı Kasım ayında “öğretmenler günü” nedeniyle Cumhurbaşkanı öğretmenleri Külliyeye davet eder ve onlara hitap ederken; “o gün düşürdüğümüz Rus uçağı” konusuna değinir. Bunun üzerine coşan öğretmenler Cumhurbaşkanının her sözünün sonunda alkış tufanı koparırlar. Duruma Cumhurbaşkanı müdahale ederek; “bunda alkışlanacak bir şey yok, keşke olmasaydı” der.
9) Beyoğlu Belediyesi sınırları içinde bulunan mimarlar odasına ait binaya “imar planına aykırı kaçak kat” çıkıldı.
10) DİSK Genel Merkezinde çalışan çaycı kadın işten çıkarılır. Bunun üzerine açlık grevi yapan kadına DİSK üyesi bir grup işçi destek veriyor. Diğer bir grup DİSK üyesi işçi ise “açlık grevi yapan kadına” ve ona “destek veren işçilere” saldırıyor.
11) 17 Kasım 2015 ‘de Türkiye’de Türkiye- Yunanistan dostluk maçı öncesi “Fransa’daki İŞİD saldırısında hayatını kaybedenler” için saygı duruşu yapılırken ve akabinde Yunan İstiklal Marşı okunurken seyirciler sürekli olarak ıslıkla protesto yaptılar. Aynı gün Wembley’de İngiltere-Fransa dostluk maçı öncesi “Fransa’daki İŞİD saldırısında hayatını kaybedenler” için saygı duruşu yapılırken ve akabinde Fransa İstiklal Marşı okunurken 90.000 İngiliz tam bir saygı ve huşu örneği gösterdiler.
12)80 yıl önce Behçet Kemal Çağlar “Adın besmeledir her işimizde/Yarın bir iskelet olsak mezarda/Atatürk çığrışır kemiklerimiz/Nimetinle dolu iliklerimiz. “ diye Mustafa Kemal’i ilahlaştırırken, 80 yıl sonra “Gül yetiştiren adam” romanının yazarı, “Yedi güzel adamdan birisi”, İslami kesimin en önemli edebiyatçılarından ve düşünce adamlarından Rasim Özdenören; N.Fazıl Kısakürek ödülleri gecesinde Cumhurbaşkanına bakarak; “Sayın Cumhurbaşkanım! Yürüyüşünüz yeter” diyebilmiştir.
Kuşak, nesil ya da jenerasyon; yaklaşık olarak 25-30 yıllık yaş kümelerini oluşturan bireyler öbeğidir. Diğer bir tanıma göre aşağı yukarı aynı yıllarda doğmuş olup, aynı çağın koşullarını, dolaysıyla birbirlerine benzer sıkıntıları yaşamış, benzer ödevlerle yükümlü olmuş kişiler topluluğudur.
a-GELENEKÇİLER KUŞAĞI: Bu kuşak, 1945 yılı öncesi dönemi ifade etmektedir. Gelenekçiler kuşağı zor zamanlarda ve ağır şartlarda yetişmişlerdir. Savaşla yoğrulmuşlar, sert ve acıyla elde edilmiş bir barışla disipline edilmişlerdir. 1930’lardaki dünya ekonomik buhranını yaşamışlardır. Gelenekçiler kuşağı “depresyon bebekleri” olarak da adlandırılmıştır. Gelenekçiler Kuşağının temel özellikleri şunlardır:
1. Tutarlılıktan yanadırlar
2. Uyumlu ve disiplinlidirler
3. Mantığa inanırlar
4. Aşırı tutumludurlar
5. Kanun, kural ve emirlere sıkı sıkıya uyarlar
b-BEBEK PATLAMASI KUŞAĞI (BABY BOOMERS): 1945-1965 yılları arasında (soğuk savaş dönemi) doğan bireyleri ifade etmektedir. İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonraki “nüfus patlaması” yıllarında doğan bu 1 milyar bebeğe “Baby Boomers” deniyor. Bunlara “Sandviç Kuşağı” da deniyor, çünkü aynı evde önce çocuklarına, sonra yaşlanan ana-babalarına baktılar. Bu kuşağın yaşadıkları evreleri aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür:
-1960’lı yıllar televizyon yılları;
– 70’ler fast food;
– 80’ler “bebekler evlenme çağına geldiği için” gayrimenkul yılları;
– 90’lar, sıra “yaşam kalitesini yükseltmeye geldiği için”, mikrodalga gibi elektronik ev aletleri ve ardından, iletişim patlamasıyla internet ve cep telefonu yılları oldu.
– 2000’lerde artık yaşları 50’yi geçmişti, ceplerinde paraları vardı, ömrün uzadığını biliyorlardı, “iyi yaşlanmak” hatta mümkünse yaşlanmamak için sağlık ve güzellik-bakım sektörlerini de patlattılar.
-Savaş sonrasının yokluklarını, sıkıntılarını unutmadılar, zenginleşmenin tadını aldılar.
Bu kuşağın başlıca özellikleri şunlardır:
1. Mal ve hizmetlere özen gösterme duygusu ağır basmaktadır.
2. Büyük bir dikkate sahiptirler
3. Yönetim tarzları yüz-yüze iletişime dayalı ve ideoloji odaklıdır.
4. Sadakat duyguları yüksektir. Aynı yerde uzun süre çalışırlar.
5. Kanaatkardırlar.
6. İşe bakışları: Çalışmak için yaşamak!
7. Büyüme ve ilerlemeye inanırlar.
8. Uyumludur
9. Amaç odaklıdır
10.Dünyayı kendilerininmiş gibi benimser, çatışmalardan kaçınmacıdır, kadın erkek rolünde gelenekçidir
11.Sürekli büyüyen bir kariyer hedefleri vardır
12. İşkoliklik yaygındır
13. İyimserdirler
c-X KUŞAĞI: 1966-1980 yılları arasında doğan bireyleri ifade etmektedir. X kuşağı değişen dünya dinamiklerinin acımasızca yüzlerine çarptığı bir dönemin bireyleridir. Bu yüzyılın “daha düşük yaşam standartlarına razı olan ilk kuşağı” olmuşlardır. Dünyanın petrol krizini, Türkiye’nin ise sağ-sol çatışmalarını yaşadığı yıllarda hayata devam ettiler. Dünyaya gözlerini, merdaneli çamaşır makinesi, transistorlu radyo, bantlı teyp ve pikapla açtılar. Bu kuşağın başlıca özellikleri de şunlardır:
1. Sadakat duyguları duruma göre değişir, daha iyi kariyer imkanları ararlar.
2.Kariyerlerini güçlükle elde etmişlerdir ve yükselme fırsatları olan işlerde ilerlemek isterler
3.Çoğu (teknolojik devrime denk geldiklerinden) teknolojiyi kerhen, zorunluluktan kullanmaya başladılar.
4.Önceki kuşağın aksine a-politik hale getirildiler ama yine de toplumsal sorunlara duyarlılar
5.İş motivasyonları yüksektir.
6.Otoriteye saygılıdırlar. Onaylama ve onaylanmaya önem verirler,
7.Sadık ve Kanaatkardırlar.
8.Aynı yerde uzun süre çalışırlar.
9.Güvenilir, şüpheci ve mücadelecidir.
10.Üretkenlikleri yüksektir ancak yorgundurlar.
11.Zaman yönetimi sorunları vardır.
12. amaçlarını gerçekleştirmek için ofis politikasını, iş koşullarını değiştirirler.
13.İşe bakışları: Yaşamak için çalışmak
14.Sorunlarını kendi başlarına karşılamaya alışmışlardır. Bu yüzden grup desteğine önceki kuşak kadar ihtiyaç duymazlar.
15.Kadınlar iş gücüne katılmaya başladılar
16.Daha az çocuk sahibi oldular.
17.Paraya daha fazla odaklandılar ve bireycilik önem kazandı.
18.Boşanma, HIV, uyuşturucu gibi kavramlarla tanıştılar.
d-Y KUŞAĞI: 1981-2000 yılları arasında doğan bireyleri ifade etmektedir. Doğdukları andan itibaren hızla değişen teknolojiyi kendi hayatlarına entegre etmeye alışkın “digital” bir kuşaktır. Bu kuşağın başlıca özellikleri de şunlardır:
1.Teknolojiye çok yatkındırlar. Bu nedenle teknoloji hayatlarında pek çok şeyin simgesidir. Görevlerini başarabilmek için teknoloji becerilerini yaratıcı bir şekilde kullanabilmektedirler.
2.Sadakat duyguları azdır.
3.Çok çalışmaktan hoşlanmıyor, eğlenceyi, kazanmayı çok seviyorlar.
4.Otoriteye saldırgan davranıyorlar,
5.Tatminsizler, istekleri çok, beklentileri yüksek ama bedelini ödemek istemiyorlar ve hızlı tüketiyorlar.
6.Eş zamanlı olarak birkaç işi birden yapabilirler.
7.Kariyer yaşamları boyunca 10 kereden fazla iş değiştirecekleri öngörülüyor.
8.Kitlesel olanı değil, kişiye özel olanı seviyorlar.
9.İyi yönetildiğinde ve ilham verildiğinde, çok zengin bir yetenek kaynağıdırlar
10.”Sahiciliğe” çok önem veren Y’lere hayali ürünlerle, hayali projelerle, hayali kahramanlarla ulaşmak zor.
11.Sıra arkadaşının, mesai arkadaşının, internetteki oyun arkadaşının önermediği ve onaylamadığı bir ürün ya da davranış ile Y’nin buluşması çok zor. (akran onayı yüksek)
12.Standart olanı sevmez, kendine özel olanı ve üstelik “hemen-şimdi” ister; “cek-cak’larla” işi olmaz.
13.Girişimcilik en önemli özelliklerindendir, özgüvenleri biraz abartılıdır. Hızla adapte olmaya, değişime yaratıcılığa heveslidir.
14.İş hayatına atılırken CEO yahut patron olmayı hesaplarlar.
15.Daha okurken işini kuranlara da rastlamak mümkün.
16. Eleştiriye tahammülü en az kuşaktır.
17. giyim-kuşam-prestij unsurlarına düşkünlük
18. Kendi uygun bulduğu zaman geri bildirim yapar ve almak isterler.
19. Z’den korkuyorlar
20.İşe bakışları: İş ve yaşam dengesi!
İş hayatında yönetiminde zorluk çekilen kuşakların başında “y kuşağı” gelmektedir. Bu kişileri işyerine bağlamak için;
1.Esnek çalışma saatleri oluşturmak,
2.Teknoloji içerikli eğitimler vermek,
3.Kendilerini sürekli güncel tutmalarını sağlamak,
4. Güçlü bir iletişim ağı kurmak
5. Bize güvenmesini beklemekten vazgeçerek; onlara güvendiğimizi hissettirmek gerekmektedir.
e-Z KUŞAĞI: 2001 yılından sonra doğan bireyleri ifade etmektedir. “İnternet kuşağı” da denen bu ufaklıkların tam teknoloji çağı çocukları. Taşınabilen, hep yanlarında olan küçük aygıtları, bilgisayar, MP3 çalar, i-Pod’ları, cep telefonları, DVD oynatıcıları ayrılmaz parçaları. Onlar, ev ödevi yapamadıklarında “elektrikler kesildi, ondan yapamadım” değil; “internet bağlantım kopuktu” diyen kuşak. Bu kuşağın başlıca özellikleri de şunlardır:
1.Yeni teknolojik olanaklarla iletişim ve ulaşım kolaylıkları ile hep bir aradalar. Uzakta olsalar bile ufak cihazlarıyla her an sözel, hatta görsel iletişim kurarak, birbirlerine bağlanabiliyorlar.
2.Çeşitli ağların üyesidirler. Uzaktan da ilişki kurabildikleri için, fiziksel olarak tek başlarına, yalnız yaşıyorlar ve yaşayacaklar.
3.Aynı anda birden fazla konuyla ilgilenebilme becerileri gelişiyor. İnsanlık tarihinin, el, göz, kulak vb gibi motor beceri senkronizasyonu en yüksek neslidir.
4.Dikkat ve konsantrasyon zorlukları yaşamaktadırlar.
5.Olanak fazlalığı, “eğlenceyi erteleme güçlüğü” yaşamalarına neden oluyor. Bu da onların başarıya giderken önlerine çıkan en önemli engel haline geliyor.
6.Geleneksel eğitim yöntemleri, bu yeni kuşağa uygun görünmüyor. Yaratıcılığa izin veren aktivitelerden hoşlanıyorlar.
7.Edilgenliği kabul etmiyorlar. Uzun dönemli hafızaları, ezberden çok oyun, hikayeleştirme ve hayallerle etkin hale gelebiliyor.
8.Sonuç odaklılar.
9.Sorgusuz yaşayacaklar çünkü, iş yaşamına atıldıklarında karar vermelerini gerektiren her şey sistemler tarafından yapılıyor, yapay zeka tarafında karar veriliyor olacak.
10.Çok diplomalı, uzman ve buluşçu olacaklar.
11.Yaşamlarında otorite kavramının önemi kalmayacak.
12.Tatminsiz, kararsız ve doğuştan tüketiciler.
13.İşe bakışları: Daha durun bakalım!

FARKLI KUŞAKLARIN GÜVEN VE SAYGILARINI KAZANMANIN İLKELERİ
1. Her bir kuşağın sahip olduğu iş görme ve iletişim tarzlarına saygı göstermek,
2. Farklı öğrenme, eğitim ve gelişim programlarına katılımlarını desteklemek,
3. Esnek çalışma seçenekleri sunmak,
4. Tasvip etmek ve ve takdir etmek arasındaki farkı bilmek,
5. Özgürlük sağlamak,
6. Eğlenceli bir iş ortamı sunmak.

Y VE Z KUŞAĞININ PERFORMANSINI ARTIRMA STRATEJİLERİ
Strateji 1: Bilgi paylaşımı ve öğrenmeyi kurum kültürünün parçası yapmak.
Strateji 2: Ebeveynleri iş ve/veya okul stratejisinin parçası yapmak.
Strateji 3: Esnek ve eğlenceli bir çalışma ortamı yaratmak.
Strateji 4: İşte ve/veya okulda geçirilen zaman yerine sonuca odaklanmak.
Strateji 5: Y’ler, Amerika’yı yeniden keşfetmek istemiyorlar. Tembellikten değil; zaman kaybetmeyi sevmeyen bir kuşak olduklarından dolayı sınırları sağlamak.
Strateji 6: İlk amirleri ile ilişkilerinin en önemli motivatör olduğunu anlamak. Y Kuşağının işten ve/veya okuldan ayrılmasının ya da işi ve/veya okulu sevmesinin en önemli sebeplerinden biri rapor ettikleri kişi ile ilişkilerinin kalitesidir.
Strateji 7: Baby Boomer ve X’lerin mentorluğundan faydalanmak. Şirketlere ve okullara mentoruk ve koçluk ayrımını ciddiye almaları, kurum içi kaynakları mentorlukta kullanmaları, koçlukta ise objektivite sağlanmasının önemi sebebiyle dış kaynağa yönelmeleri önerilebilir.
Strateji 8: Kişiselleştirilmiş motivatörler kullanmak. Kitlesel, yani herkese seslenen değil, kişiye özel ödüllendirme ve takdirleri daha çok tercih ederler. İsimlerine hitaben bir teşekkür kartı, maddi açıdan daha değerli bir ödülden anlamlı olabilir.
Strateji 9: “Y Okuryazarı olmak”. Onların dilini anlamak ve konuşmak için çaba sarf etmek mutlaka karşılığını verecektir.

KUŞAKLAR ARASI ÇATIŞMA
Bunca farklılığı olan üç kuşak bir arada, üstelik de yakıcı rekabet ortamında daha çok kazanmak odaklı bir şeyler yapmaya kalkınca, haliyle birbirlerine çok da iyi davranmıyorlar, epey çatışma çıkıyor. Y kuşağındaki çoğunluğun X kuşağındaki kişilere “sinir olduğu” söyleniyor. “Aralarında daimi bir gerginlik ve sinir harbi var. Onun üzerindekilere ise dinozor, miadını doldurmuş ’çekip gitmesi gereken ihtiyarlar’ gibi bakıyorlar. Hatta arkalarından dalga geçiyorlar. Kısacası, kuşaklar birbiriyle uyum sağlamakta büyük güçlük çekiyor. Bunun yarattığı iletişim sorunları ilişki problemlerine ve neticede çok büyük verimsizliklere, işten soğumaya neden oluyor.”
Yeni gelen kuşak, öncekileri korkutuyor. BB ve X’ler; teknolojiyi iyi kullanan Y kuşağından çok korkuyor. Artık iyi seviyede teknoloji algısı, bilgisi, kullanımı olmayan bir bireyin pek dikiş tutturması mümkün değil, Bu nedenle korkmak yerine kendini geliştirmek gerekmektedir. Ancak kendini geliştirip, Y’lere teknolojiye yatkınlık açısından yetişen BB ve X kuşağı bireyler çok az.
Pek çok iş yerinde BB ve X’ler hala e-postalarını bastırtıp, kağıttan bakıyor. Ofis programlarını, cihazlarını, scannerı, sunum programlarını kullanabilen çok az BB ve X var. Bu da sabırsız, hızlı Y neslini çileden çıkarıyor. Bilgi, deneyim seviyesi çok yüksek olsa bile teknoloji kullanımında böyle geri kalmak BB ve X’lerin kredibilitesini müthiş düşüyor.
KUŞAKLAR ARASI ÇATIŞMAYI ÖNLEME
Şu kaideler kuşaklar arasıçatışmayı en aza indirecektir;
-Yaratılanı hoş gör, yaratandan ötürü
-“Kişiliklerimizi benzetmeye” çalışmak yerine “değerlerimizi uyuşturmaya” çalışmalıyız. Çünkü, evrendeki en büyük mükemmellik olarak “farklılık” gösterilmektedir. Farklılık bize göre “kusur saydıklarımızdır” Bu nedenle diğerlerinde kusur olarak gördüklerimizi düzeltmeye çalışmamalıyız ve farklılığı olduğu gibi kabul etmeliyiz.
-Herkes dünyayı değiştirmeyi düşünür. Oysa kişi önce kendini değiştirmeli (V. Hügo)
-Tanrım bana; Değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti, Değiştiremeyeceğim şeyleri tevekkülle kabullenecek sabrı ve vakarı, Değiştirebileceğim ve değiştiremeyeceğim şeyleri ayırt etme aklı ver.

 

Reklam
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.