TürkiyeSON - 02.05.2024 -

Türk-Arap ilişkilerinde tarihi gerçekler… Atatürk’ün Araplara gönderdiği şifreli mektup

Türk-Arap ilişkilerinde tarihi gerçekler… Atatürk’ün Araplara gönderdiği şifreli mektup

Türk-Arap ilişkilerinde tarihi gerçekler… Atatürk’ün Araplara gönderdiği şifreli mektup

Arap milletini küçümseyen ve daha da önemlisi Türk ve Arap milletlerinin arasına düşmanlık tohumları serpmeye çalışan anlayış ve davranışlar neredeyse her gün bir yerlerde ortaya çıkıyor. Bu tutumların en önemli nedeni açık: Filistin – İsrail savaşı… Daha doğru bir anlatımla emperyalist ABD’nin, diğer emperyalist devletlerin desteğiyle mazlum Batı Asya milletlerine meydan okuması… Bu bölgede, oldukça sarsılan hâkimiyet düzenini koruma telaşı… Cesur Filistin toplumu, ölerek biz de dâhil tüm mazlum milletleri savunuyor. Emperyalistlerin yararlandıkları basit ama çoğu kez işe yarayan ve birbirini içeren iki ilkeleri var: Birincisi, milletleri ya da toplumları bir birine kırdırmak. Onlar “iti ite kırdır” diyorlar. Diğeri: “böl ve yönet”tir.

“HEP YANINIZDAYIM”

Nedense bu basit düşmanlık anlayışının (psikolojik savaş yönteminin), yaşamın içinde kavranılması/anlaşılması pek kolay olmuyor. Bizi, Atatürk’e olan sevgimizi kullanarak hem Araplara hem de birbirimize düşman etmeye çalışıyorlar.

Birçok gazeteci yazar Atatürk’ün, Araplara karşı sevgi ve saygı dolu tutumunu açıkladılar. Etkileyici bir örneği Salih Tuna, 12 Ekim 2023 günü Sabah gazetesinde aktardı:

“İslam’ın iki gözbebeği olan Türk ve Arap milletlerinin ayrılması, iki tarafta da zafiyetlere sebep oldu. Ümmet-i Muhammed’in hürriyet ve istiklali uğrunda, Allah yolunda savaşmak bizler için farzdır. Kâfirlere karşı yapmış olduğunuz cihatta her zaman destekçiniz olup yanınızdayım…”

Bu şifreli mektubu, 15 Haziran 1919’da Mustafa Kemal Atatürk yazmış. Atatürk’ün yanınızdayım dediği büyük kahraman Sadun Paşa, bir Arap’tır.

Kimdir bu Arap Paşa? Ne yapmıştır? Salih Tuna’nın verdiği bilgi şöyle:

Uceymi Sadun Paşa, İngiliz casusu Lawrence’ın teklif ettiği “Irak krallığını” elinin tersiyle reddediyor. 22 Kasım 1914’te İngiliz kuşatması altında umutsuzca ölümü bekleyen Türk askerlerinin yardımına Hızır gibi yetişiyor. Irak direnişinin şanlı kahramanı Uceymi Sadun Paşa, yalnız İngilizlere karşı savaşmıyor. Paşa, 1920’de işgalci Fransızlarla savaşmak için de Mardin’e geliyor. Savaştan sonra Türkiye’ye yerleşiyor.

BEYRUT’TA ATATÜRK SEVGİSİ

1920’de Araplar, Fransız işgalcilerden korkmadan Atatürk’ün bağımsızlık mücadelesini desteklediklerini haykırıyorlar:

“Allah yansur Mustafa Kemal Paşa.”

Bu önemli bilgiye Mazhar Müfit’in anılarından ulaşıyoruz. Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, İki cilt, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2019.

Milletvekili olan Mazhar Müfit, Atatürk’ün isteğiyle İstanbul’da Meclis çalışmalarına katılıyor. 16 Mart 1920 günü evinin olduğu Bakırköy’den Sirkeci’ye geldiğinde ortalıkta bir kaynaşma bir gayri tabilik görüyor: “Yüksek binaların damlarına mitralyözler konulmuş, ecnebi asker her tarafta mevzi almış; herkeste bir sukut, herkeste sukut ile karışık bir çekinme!”

İSTANBUL’UN İŞGALİ

Mazhar Müfit, başta İngilizler olmak üzere İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u işgal ettiklerini anlıyor ve Meclise gitmeye karar veriyor. Beşiktaş’a gitmek için bindiği tramvayda karakolun basıldığını askerlerin şehit edildiğini öğreniyor. Mazhar Müfit, “Saray’ın sükûnet içinde olduğunu belki de Padişah’ın durumu bildiğini” yazıyor. Şimdi artık Ankara’ya gitmenin yollarını düşünmeye başlıyor. Meclis’te kaçması mümkün olan Rauf Bey’in mertçe teslim olmayı tercih ettiğini öğreniyor. Ankara’ya geçiş olanakları işgalciler tarafından öğreniliyor; buralar basılıyor.

MAZHAF MÜFİT

Mazhar Müfit’in Ankara’ya ulaşması artık oldukça zordur. Baskının ertesi günü, yani 17 Mart 1920’de tekrar Meclis’e gidiyor. Orada Ali Bey (bir dönem Nafıa Vekili olan), “Muhafız Reşat Bey’i gör, seni Fransızlar arıyorlarmış” diyor. Ali Bey de o gün Meclis’ten çıkarken tutuklanıyor.

Reşat Bey’i gören Mazhar Müfit için yeni bir firar macerası başlıyor. Özetle aktarıyorum: Fransız Sefareti memurlarından, Osmanlı Bankası eski müdürlerinden Mösyö Marcel tarafından arandığını, onun kendisini istediği arkadaşlarıyla beraber Fransa Hükümetine bağlı bir vapurla Beyrut’a kaçıracağını öğreniyor.

Beyrut gazeteleri, Mazhar Müfit’in ve Haydar Bey’in Beyrut’ta oldukları haberini veriyor. Onları öven makaleler yayımlanıyor. En önemlisi de kaldıkları otelin yemek salonunun çok kalabalık olduğu bir gün bir kişi: “Allah yansur Mustafa Kemal Paşa” diye bağırıyor. Bir Hoca Efendi de Mustafa Kemal Paşa’nın zafer ve muvaffakiyeti için uzun bir dua okuyor.

Oteldeki bu havayı duyan işgalci General, bir binbaşı yollayarak gösteriye dönüşen böyle durumlara meydan verilmemesini tebliğ ediyor. Mecburi misafirliklerinin sekizinci gününde, resmi harp filosuna bağlı bir mayın tarayıcı vapuruyla Taşucu iskelesine gitmek üzere Beyrut’tan ayrılıyorlar.

SEVGİ SELİ

Yine mutlu edici bir gösteri daha gerçekleşiyor. Binlerce insan rıhtımda toplanmış. “Sepet sepet yol nevalesi getirmişler; muzafferiyet ve muvaffakiyet temennisiyle dua ediyorlar.” Vapur acele kalkmak zorunda kalıyor. Ne güzel! O günlerin sınırlı iletişim koşullarında, Araplar da dâhil ezilen milletler Mustafa Kemal Paşa’yı ve milletimizin bağımsızlık mücadelesini biliyor ve korkmadan, böyle yürekten sevgiyle destekliyorlar. Mustafa Kemal, kararlı, cesur mücadelesiyle çok büyük ve güzel bir sevgi seli yaratmış.

Taşucu’ndaki telgraf merkezinden Mustafa Kemal Paşa’ya Silifke ve Karaman yolluyla Ankara’ya geleceklerini bildiriyorlar. Paşa’dan, Karaman’a bir tren gönderilmesini rica ediyorlar. At üstünde iki gün süren bir yolculukla Karaman’a varıyorlar. Paşa’nın sağladığı trenle, Meclis’in açılmasından bir hafta sonra Ankara’ya ulaşabiliyorlar.

Fransızlar neden Mazhar Müfit’in ve arkadaşlarının Ankara’ya ulaşmasına destek oluyorlar? Çünkü Mustafa Kemal Paşa’yla temas kurmak ve anlaşmak istiyorlar. Paşa’nın önderliğinde Türk milletinin kararlı mücadelesi ve bu direnişin başta Sovyet Rusya olmak üzere mazlum milletlerce/halklarca desteklendiğini; er geç yenileceklerini görüyorlar.

Bugün de yapılması gereken, strateji ustası Atatürk’ten öğrenerek birleşerek bir güç oluşturmak değil mi? Öncelikle millet olarak bir olacağız. Aynı zamanda başta Araplar ve İran olmak üzere komşularımızla ve Rusya’yla güç birliği yapacağız. Başarıya giden yol bu. Bu yol hep yazılıyor, söyleniyor. Umarım bu tek çıkış yolu milletlerimizin gündemine girmiş olsun.

Feyziye Özberk

Odatv.com

Reklam
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.